Ne insanlar, ne hayatlar gördüm…
Kimisi anne, baba görmemiş, yokluk içinde mücadele ile hayatta kalmaya çalışıyor, kendinden emin ve çözümler arıyor..
Kimilerini gördüm, varlık içinde anne, babaları her şeyini karşılamış, el üstünde tutmuş ama her şeyden şikayetçi..
Ama bunun sebebi net ve belli:
Zorluk, sıkıntı çekmeyen insan kendini geliştirmez, her şeyden şikayet eder. İnsanı geliştiren ve olgunlaştıran yaşadığı o sıkıntılar, ızdıraplar, acılardır.
Şikayet etmek de bir şımarıklıktır. Elinde olanı kaybetmemek için şikayet eder insan.
Şimdi mesela, o el bebek gül bebek doğduğundan beri her istediği karşılanan ve okulu bittikten sonra sorumluluk alması istenen genç insanın da bir suçu yok aslında.
O da hayatı öyle görmüş ve ondan sorumluluk alması istendiğinde veya elinde var olan sahip olduğu imkanları elinden alındığında, bir iş yüklediğinde onun şikayet etmesi, sorumluluk almaktan kaçması normal ve bu bir şımarıklığın sonucu. Çünkü elinde var olan şeyleri kaybetmek ve var olan rahatının bozulmasından şikayetçi.
O öyle yetişmiştir o yaşa kadar ve haklı olarak rahatının bozulmasından şikayet edecektir. Diğer, gerçek hayat ile çocuklukta tanışan ve hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda kalan çocuk ise, o bilir, sığınacak kimsesi olmadığında, onu hayatın nasılda kocaman bir adama çevirdiğini yaşayarak görür..
O çocuk da genelde hiç bir şeyden şikayet etmez zaten sahip olduğu bir varlık ve rahatlık yoktur. Aksine mücadele etmezse hayatta kalamayacağını bilir..
Çok farklı hayatlar, çok insanlar tanıdım…
O yüzden farkları görüp anlayabiliyorum..
Varlık içinde doğup büyüyen çocuğun bir suçu yoktur.
Çünkü o hiç parasız aç kalmamıştır. Evinde faturası ödenmedi diye elektriksiz kalmamıştır.
Ev sahibi evden çıkın dediğinde o sahneleri yaşamamış onlarla muhatap olmamıştır.
Kışın kar yağarken ev değiştirmemiştir. Arkasında onu her türlü sıkıntılardan uzak tutan koruyan kollayan anne babası vardır.
O hayatı herkese öyle zannediyordur.
Onun suçu değildir bu. Ailenin de suçu değildir, aile de kıyamamıştır.
Diğer zorlukla büyüyen çocuğunda o hayatı yaşaması onun suçu değildir.
Esasında kimse suçlu değildir hepsi haklıdır.. Hepsinin haklı sebepleri vardır. O yüzden Nasrettin Hoca gibi sende haklısın evladım, sende haklısın demek lazım..
Kimse yaşayacağı hayatı kendisi seçemiyor, şans meselesi.
Bana kalırsa zorlukla büyüyen çocuk daha şanslı.
Çünkü; yaşadığı acılar zorluklar onu güçlendirmiştir hayata erken başlamak onu avantajlı konuma getirmiştir, her ne kadar varlık içinde büyüyen çocuk şanslı gibi görünsede bana kalırsa öyle değil.
Şunun gibi düşünün, hayvanat bahçesinde (hayvan hapishanesi) bir kafes de doğmuş iki aslan yavrusu düşünün birisi orada büyüyor ve gençliğine kadar maması veriliyor insanlar içinde sevimli evcil büyüyor.
Diğeri ise doğduğundan bir süre sonra ormana salınıyor ve eğer,
Vahşi doğada hayatta kalmayı başarabildiyse. Hayvanat bahçesindeki evcil aslanda büyüdüğünde onun gibi ormana(gerçek hayata) salındığında, ormanda yaşayan avlanarak yetişen o yaşa kadar vahşi doğada hayatta kalarak gelen aslan mı daha avantajlı yoksa diğeri mi?
…
Izdıraplarınız dan zevk almaya bakın demiş bir üstat, acılarınızdan zevk almaya bakın…
Bu bizi geliştiren ve olgunlaştıran şeydir demiş, diğer türlü hayattan keyif alınmaz.
Dolayısıyla acılardan sıkıntılardan korkmamak lazım.
Ben böyle düşünüyorum..
İlk yorum yapan siz olun