İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Öğrenmenin Yolu.

Bir konuyu öğrenmenin en güzel yolu onu öğretmeye çalışmaktır.


Çünkü anlatırken düşünürsünüz, hatalarınızı görürsünüz. Hatalarınızı gördükçe doğrusunu bulmaya bakarsınız ve sonra daha çok çalışırsınız.

Hata yapmaktan korkmadan çalışmak lazım.

Ve en önemlisi bilmediğimizi bilmek lazım. Bilmediğini bildiğinde her şeyi öğrenirsin. Ben biliyorum dersen hiç bir şey öğrenemezsin.

On beş yaşında matbaa da iş başı yaptığımda. Ortalıkta çırak idim. Beni her işte kullanıyorlardı, aklınıza gelebilecek her türlü hamallık, angarya iş yapıyordum.

Bir kaç ay bu şekilde çalıştım. Ama bu durum hiç hoşuma gitmemişti.

Dedim oğlum Gariban bu şekilde olmaz! Kendini rahat bir işe atman lazım. Benimle aynı yaşta, başka bir arkadaş daha vardı. İkimiz de çıraktık ikimizi de kullanıyorlardı, ama o biraz tembeldi.

Ben iki koli iki koli taşırken, o tek tek taşırdı. Kendimi ne yoracağım derdi. Aslında bakınca şimdi, akıllı çocukmuş diyorum. Ben kendimi çok yorardım.

Sonra… Makineler arasında bir makine kestirdim gözüme. Baktım kafana göre takılıyorsun. Kimse ile işin yok. Angarya iş yok, karışan eden yok, kafana göre takılıyorsun. Ustasın yani.

Ben; “Oğlum Gariban o makineyi öğrenmen lazım. Yoksa bu ortada amele gibi zaman geçmez. Hayatta geçmez.” Dedim. Gözümü o makineye dikmiştim, gözüm sürekli makine de. Nasıl çalışıyor? Vesaire…

Bir de avantajım şu vardı. Ağabeyim de o makinenin ustası idi. Ayar yaparken fırsat buldukça gidip izliyordum. Nasıl ayar yapıyor vesaire. Bir sürü soru soruyordum. Çay molasında, yemek molasında, vesaire…. gidip molada oturmuyordum, makineyi inceliyordum, kurcalıyordum. Ayar yapmaya çalışıyordum kendimce, fırsat buldukça. Böyle bir kaç ay devam etti, takmıştım kafaya.

Ortada tezgahta el işçiliği olurdu, bayanlar falan kalabalık ekip işi. Beş altı kişi bir masada ekip çalışması yapılırdı. Elimiz tutkallı ben de o işi hiç sevmezdim. Ve grup çalışmasını da hiç sevmezdim. Özellikle işi yapamıyormuş gibi bozuk yapardım ki, beni oradan kovsunlar. Git başka iş yap desinler diye. O diğer arkadaşı çağırırlardı ona yaptırırlardı. O yapardı bende aptal gibi davranırdım bilerek:”Ben beceremiyorum bu işi ya..” Falan derdim. O da yapardı böbürlenerek. Bayanlar da ona aferin sana falan derdi. Böyle böyle kendimi ortadan kovdurmaya makineye atmaya çalıştım. Bir gün yine bir çay molasında makineyi kurcalarken. Patronun babası ihtiyar kurt benim çabamı görüyordu. En son o çay molasında ağabeyime dedi: “Bırak bu sefer de Gariban yapsın bakalım. Ayarı yapacak mı bakalım?” Dedi.

Ben başladım ayar yapmaya, yarım yamalak yaptım derken… kendimi attım makineye. Bir kaç ay içinde bayağı ilerledim. Artık altı ay sonunda makineyi bana bırakıyorlardı. Hatta dükkanı bana bırakıp gidiyorlardı ben on altı yaşımda iken koskoca iş yerinde sabahlara kadar tek başıma çalışır, fazla mesai yapardım. Sabaha karşı, iki üç saat palet üzerinde falan uyurdum. O şekilde çalışırdım vesaire… neyse konumuz o değil.

Ben makineyi öğrendim. Ama nasıl öğrendim?

Hata yapmaktan hiç korkmuyordum çok meraklıydım. Nerelerim yaralanmadı, nerelerim kesilmedi ki ? Makinede kaç kere kazağımı kaptırdım merdanelere, kolumu kaptırdım, elimi kestim… makinenin baltası sağ elimin orta parmağımın tırnağını komple uçurdu hastaneye yetiştirdiler on yedi yaşımda. Bir sürü işi hatalı yanlış yaptım, bozdum işleri vesaire, makineyi bozdum. Çok fırça yedim. Kulağım çekildi neler neler. O diğer arkadaş bir şey bilmiyordu. Bir kaç yıl geçmişti, hâlâ ortada çalışıyordu. Ben kafama göre takılıyordum makine de. Usta idim. Bir gün patron odasında konuşuyorduk ikimiz de yanında idik. Bana şunu demişti: “Gariban.” dedi. “Eğer sen kurumsal bir şirkette olsaydın, seni direkt kovarlardı.”Demişti. “Şunu da (diğer arkadaşı) en üst seviyeye getirirler, şirketin menfaatini düşünüyor diye.” Dedi. Tabi bunları gülerek anlatıyordu, biz de gülüyorduk. Ben: “Neden ağabey?” Dedim. “Sen hiç bir şeyden korkmuyorsun. İş bozulurmuş, makina kırılırmış vesaire umurunda değil…öğreneyim diye her şeyi deniyorsun. Bu ise tam tersi hiçbir şeye dokunmuyor. Bir şey bozmuyor.” Demişti. Ama ben usta olmuştum.

İşten ayrılıyorum dediğimde patron efkarlanıp bir sigara yakmıştı o da ayrı bir hikaye bir gün anlatırım belki.

İşten ayrıldıktan sonra kaç kere beni ayar yapmaya çağırdılar…

Dolayısıyla hata yapmaktan korkmamak lazım.

O zaman öğrenmeseydim elimde meslek olmayacaktı belki. Şimdi dönüp dolaşıp bu işe geliyorum, arada yine başka şeyler deniyorum. Bakıyorum olmuyor, en azından hayatta kalmak için yine bu işe çalışmaya geliyorum.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerik korunmaktadır !!