İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İş Değiştirme Sebebi ve İşten Ayrıldığım Gün.

Merhaba dostlar.

Evet, aylardır işten çıkmalıyım, işimi değiştirmeliyim, gelirimi artırmalıyım. Sözlerimin sonunda bugün işten ayrıldım. Öncelikle bu işe nasıl girdim? Ve neden ayrıldım? Biraz bunlardan bahsedeyim.

Bu işimden önce, tam üç yıl lojistik taşıma, yani kamyonet ile marketlere, toptancılara, perakendecilere tedarik işi yaptım. İstanbul’da girip çıkmadığım sokak kalmamıştır. Çok ağır ve zor bir iş idi, kendi işim idi. Ondan önce de matbaada ustalık yapıyor idim. Ama içimdeki spor aşkı ve tutkusu sebebi ile, rahat rahat spor yapabilmek için, kendime zaman ayırabileceğim bir iş arıyordum. Ve o kamyon işini bulmuştum hemen bir kredi çekmiştim 2016 Kasım ayında 50 bin TL. Babamdan habersiz yapmıştım söylesem karşı çıkar psikolojimi bozardı. İstanbul’dan ağabeyim ile uçağa atlayıp Antalya’dan bulup almıştım kamyoneti. Yaşım yirmi üç idi. Heyecanlı idim, içimde yanan bir ateş vardı sanki. Sporda başarılı olmak için. Çok çalışıyordum motivasyonum da çok yüksek idi. Ancak içinde bulunduğum ve çocukluktan beri, yani on beş yaşımdan beri çalışmak zorunda olduğum, hayatta kalmak için öğrendiğim mesleğim matbaa işi benim spor yapmama engel oluyordu. Çok yoğun çalışma saatleri vardı. Salona gidip antrenman yapamıyordum, antrenman yapsam bile maç zamanı izin alamıyordum. Bu gibi sebeplerden ötürü, rahat rahat sevdiğim sporumu yapabilmek için hiç bilmediğim bir işe girişim yapıyordum.Yaşım yirmi üç kendi şirketimi kuruyorum, tecrübem sıfır. Hiçbir muhasebe, işletme, gelir gider konularında bilgim ve tecrübem yoktu. Ben Babamdan da öyle görmüştüm çalış işini yap paranı al. Ticari zekam yoktu(Halen de yoktur). İşletme bilgimde yoktu. Kamyonculuk tecrübemde yoktu. Güzel araç kullanırdım on üç yaşında iken öğrenmiştim araç kullanmayı. Ama bir kamyon tecrübem yoktu. Sadece askerde iken kullanmıştım büyük 4×4 Mercedes Unimogları, büyük eski 1960 model tarihi eser Man kamyonları vardı, Tugayın içinde onları kullanırdım. Askerde de garaj çavuşu idim zaten. Neyse konumuz bu değil. Kamyon tecrübem İstanbul trafiğinde kullanacak kadar değildi. Ama yaparım dedim. Yapmam lazım dedim ve o işe girdim, kendi işimi kurdum. Üç yıl boyunca türlü çileler, krizler yaşadım. Çok tecrübe kazandım. Hayata dair, insanlara dair, işletme konusu, muhasebe vesaire kendi kendime çok şey öğrendim, yaşayarak öğrendim. Bu konu uzar gider aslında ama ben size matbaadan neden ayrılıp neden döndüğümü aklınızda genel bir perspektif olması açısından genel bir özet yapmaya çalışıyorum. Yoksa anlatılacak o kadar çok şey var ki…


Üç yıl kamyon işini yaptım o süreçte bir sürü mücadele içinde idim. İlerde bir gün vaktim olursa anlatırım. Her gün sırtımda kucağımda koli koli salçalar, sütler gıda malzemeleri marketlere taşıyordum tek başıma, günde üç dört ton tek başıma (bel fıtığım da vardı)… o yorgunlukla eve geliyordum ve akşama antrenmana gidiyordum… bu işi yapmamın tek sebebi özgür olmam idi. Yani ben bir hafta çalışmayacağım, maça gideceğim Türkiye şampiyonası var dediğimde çekip gidebiliyordum. Parası benden kesiliyordu. Olan bana oluyordu yani… Ama matbaa işinde iken bunu diyemiyordum. Çünkü özgür değilsin. Onların kölesisin izinsiz hiç bir şey yapamazsın. Bu gibi sebepler ile o işi kurmuştum. İstanbul trafiğine tecrübesiz(Kamyon ve iş tecrübesi) şekilde risk alarak, kredi ile iş kurarak, sırf spor aşkıyla ve onca ağır yük altında çalışmayı göze alarak girişmiştim bu işlere. Hayallerim için. Daha sonra, üç yıl sonra ben o işin beni zarara soktuğunu ve bana para kazandırmadığını anladım. İlk yıl sözde çok para kazanıyordum. Brüt olarak gözümüzü boyuyorlardı. Asgari ücret 1.300 lira seviyelerinde iken 4 bin lira civarında brüt bir para geçiyordu elime fatura kesiyordum. Ama işte, muhasebe ve işletme giderlerini bilmeyen bir insana çok güzel para geliyordu o zamanlarda. Matbaa da ki maaşım 1.760 TL idi. 4 bin lira maaş baktığım zaman iki katından da fazla idi. Harika diyordum. Hem özgürüm kendi işimi yapacağım hemde iki katı para kazanacağım… Çok güzel!

Bu şekilde ilk bir yıl çalıştım. Baktım bir yıl sonunda cebimde hiç para kalmıyor. Ben o kadar para kazanıyorum nereye gidiyor bu paralar diyorum. Ve sonra hesap kitap yapmaya başlıyorum. Aslında o işten benim zararlı olduğumu beni kandırdıklarını anlıyorum. Yani beni sömürüyor bunlar! Brüt para vererek gözümü boyuyorlar! Aslında benim bir sürü giderim var. Araç periyodik bakımı, araç vergisi, araç sigortası, araç muayenesi, trafik kazası, araç arızası, kendi sgk primim(sigortamı bile ödeyemedim zaten üç yıl), muhasebe giderlerim, dışarıda içtiğin suya bile para ödemek zorundasın, yemek yemek zorundasın her şey para! Nerede ucuza karnımı doyururum diye düşünür hale geliyordum ve geçinemiyordum. Bunları başka zaman detaylı anlatırım vaktim olursa. Konuyu fazla uzatmamak bakımından kısa geçmeye çalışıyorum.

Velhasıl ben üç yıl sonunda diyorum, ben bu işten ben para kazanmıyorum ve işimi bırakıyorum kamyoneti satacağım. Matbaaya dönerim daha iyi daha karlıyım en azından net gelirim belli. Dışarıda karda, soğukta, yağmurda, sıcakta insanlarla uğraşmam. O kadar ağır yük altında çalışmam. Kendimi de bunlara kullandırtmam diyorum ve işi bırakıyorum. Kamyoneti satıyorum o süre zarfında iki ay bir boşluğum oluyor. Spor hocalarım beni iş bulacağız diye oyalıyor. Adi herifler hepsi ciğeri beş para etmez adamlarmış aslında. Beş yılımı onların yanında boşa harcamışım. Yaş aldıkça anladım tabii… Onları da bir gün anlatırım bana neler yapmadılar ki.. Bir sürü hikayem var onlarla ilgili. Neyse beni oyaladılar iş buluruz merak etme sen diye. Ben iki ay boş gezdim. Benim amacım matbaa mesleğine tekrar dönmemek ve spor hayatıma uygun bir iş bulup ikisini birlikte yürütmek. Her işe razıydım maaşı düşük olsun önemli değildi. Geçinebileceğim bir maaş olsun, her türlü angarya iş, ama mesai saatleri düzenli, standart, fazla mesaisi olmayan bir iş aradım ve bulamadım. O sırada da ev aldım. Borca girdim, kamyoneti sattığım için elimde 52 bin TL nakit kalmıştı. Kirada oturuyordum. Babamın evi malı mülkü yoktu boşa yaşamış bir adam. Ev almam ve kiracılıktan kurtulmam gerekiyordu. O yaşa kadar tam on bir tane ev değiştirmiştim. On bir tane semt, mahalle, okul, arkadaş öğretmen çevre vesaire.. Bıkmıştım nefret ediyordum ev taşımaktan. Ev sahipleri ile uğraşmaktan çocukluğum bunları yaşayarak geçti. Neyse yirmi altı yaşımın son günleri idi, yirmi yedi yaşıma girmek üzereydim. Bütün borçlarımı kapatmıştım. Yeniden kredi çekip ev alıp borçlandığım için düzenli bir iş bulmam gerekiyordu. Sahtekar hocalarım da beni oyaladığı için, en son bunlara kalırsam mağdur olacağımı anladım ve çaresiz bir şekilde spor sevdasından vazgeçme kararı aldım. O sırada tam üç yıl ara verdiğim (hatta otuz yedi ay) matbaa mesleğine dönmeye karar verdim. Piyasadan sektörden uzak kalmıştım. O işe bir daha döneceğimi aklıma bile getirmiyordum hiç. Bir daha dönmem kurtuldum diyordum 31 Ekim 2016’da işi bıraktığım gün.. Ta ki, 2 Aralık 2019’da tekrar matbaa da iş başı yapana kadar. Ağabeyim de matbaacı olduğu için ondan rica ettim senin çalıştığın yere aldır beni diyerek usta başına rica ile beni aldılar işe. Ve orası ile de maaş görüşmesine gittiğimde: “Sen yabancı değilsin, senin maaşı özel konuşacağım patron ile.” Dedi usta başı. Benim niyetim 3.500 TL ile başlamaktı. Piyasadan öyle duymuştum asgari ücrette 2.020 TL idi. Neyse öyle başladım işe. Sen çalış hallederiz maaşı dediler. Tamda başladığım gün mesaiye bıraktılar. Tam on dört saat mesai! Hiç tatilsiz, tam bir aydan fazla günde on dört, on beş saat mesailer ile çalıştım ellerim öyle bir hale gelmişti ki… Ellerim alışmamış kağıda çalışmaktan ellerim param parça oldu. Çay bardağını tutamıyordum acıdan. Kağıt elleri kurutur. Derinin kendini toparlanması için dinlenmeye ihtiyacı vardır, ancak o süre yoktu. Gece 00:00’da eve gelirdim yemek yerdim. Yatağa geçerdim elime krem vesaire sürerdim uyurdum 07:00’de uyanırdım işe giderdim. Bu şekilde çalışmaya vücut ne yapsın? Bu şekilde spor hayatı mı kalırdı? Ama mecbur idim. Ve bir ayın sonuna geldiğimde maaşı öğrendim. Benim 3.500 TL beklediğim maaşı. 2.800 TL belirlemişler. Güya “tanıdığım”,”yabancı”değilim yaa .. Nasıl öfkelendim eve döndüğümde düşündüm.. düşündüm.. Ne yapsam? Borcum var! Sezon bitmiş! Tam Ocak ayı! O ay da hiç bir matbaa işçi almaz sezon bitmiştir çünkü. Çıkarmaya bakarlar.(iki ay sonra Covid19 pandemi patladı zaten) Piyasadan sektörden uzak kalmış olduğum için kimseyle de pek konuşmuyordum. Tam da yeni ev almıştım. Eve koltuk takımı ve bir takım eşyalar almıştım vesaire. Bir sürü borç içindeyim. Bir yandan babam beni koparmaya çalışıyor benden habersiz arkadaşımdan borç alıp memlekete gidiyor vesaire.. Eve eşya alınırken ben sana yardım ederim diyen kardeşim. Eşya alındıktan sonra beş kuruş destek vermiyor. Hatta “Ben enayi miyim?” sözleri kulağıma geliyor vesaire… bu durumlar içindeyken işten çıkmak, yeni iş bulmak benim için imkansız bir hâl alıyor.. Tam bu şekilde aradan iki buçuk yıl geçiyor… tabi bu süreçte ben neler yaşadım, neler roman olur… O konulara hiç değinmeden, ben genel olarak yaşadığım genel hayatın bir özetini çıkartıp sonuca varmaya çalışıyorum. Ve bu süreçte maaşlarımız iki buçuk yılda enflasyona karşı ciddi eziliyor, patron maaşı piyasanın çok çok altında veriyor… Ben iki buçuk yıl boyunca sabırla bekledim, çok çalıştım fazla mesailer ile telafi etmeye çalıştım . En son geçtiğimiz 2021 yılında dokuz yüz yetmiş beş saat (975) fazla mesai yapmış idim geçinebilmek ve borçları ödemek ve aynı zamanda yatırımcı olabilmek için.

Bu durumlar içerisinde 13 Mayıs 2022’ye geldik. Zaten diğer İş görüşmesi (1) ve İş görüşmesi(2) yazılarımda anlatmıştım iş arayış süreçlerini.

13 Mayıs 2022

Sabah 04:00’de uyandım.

Bir akşam önce yani 12 Mayıs akşamı evde oturup kitap okuma planı yapıyordum. Ama eve geldiğimde bunu başaramadım. Çünkü çok fazla gürültü ve uyaran vardı. Bahçe katında oturuyorum. Odamın, penceresinin genişliği otuz beş kırk santim. Kapının önünde çocuk sesleri akşam olmuş 22:00 oyun oynuyorlar gürültü yapıyorlar halen. Evimin içinde Babam bağırmadan konuşamaz. Kardeşim ile tartışırlar vesaire. Rahatsız olurum odaklanamam hiçbir şeye. Tüm bu durumlar içerisinde okuduğumdan bir şey anlamadım ve kapattım bilgisayarı bir tweet attım öfke ile. Ve düşündüm, bu durumu nasıl çözebilirim? Sonra sabahları erken kalkınca ne kadar huzurlu olduğumu, okuduğumu anladığımı ve zevk aldığımı hatırladım. Öyleyse sabahları 04:45’e kurduğum alarmı 04:00’e çekeyim akşamları daha erken uyurum ve zamanımı daha verimli kullanırım dedim. Ama o gece de yine bir arkadaşım ile sohbet ettik telefondan. Saat oldu 00:00 ben anca uyku moduna geçebildim. Ve uyudum sabah 04:00’de alarm sesine uyandım. Hatta bir ara 03:15 gibi uyanıp telefona bakıp “Daha saat 04:00 olmadı mı yaa?”Gibi bir halim vardı. Neyse saat geldi ve “Günaydın dostlar” twitimi attım. Kahve suyumu koydum ve pc başına geçtim saat 5’e kadar Martin Eden’ı okuyordum, okudukça kendi hayatımı okumuş gibi oluyordum. Sanki benim yaşadıklarımı anlatıyordu, okurken kendimi bulduğum içinde çok keyif alıyordum… Neyse saat 5 gibi dersime başladım rahmetli Yaşar Erdinç hocamın eğitimini tekrar izliyordum. Ve konu başlıkları çıkarıyordum kendime. Eğitim içerikleri için liste yaptım. Saat 06:00 gibi bir kaç haber, ekonomi makaleleri okudum. Sonra saat 07:00 oldu işe gitme vakti gelmişti.. Hazırlandım bisikletimi yerinden çıkarıyordum ki, bir baktım ön tekerimin havası yine inmiş. Kesin yine patladı. Başka ne olacaktı? İyi ki geçtiğimiz ay bisiklet pompası almıştım. Geçen ay çok sıkıntı yaşadım, yolda kaldım iki kere. Birisinde yağmur altında, altı kilo metre bisikleti elimde taşıdım vesaire… Neyse ki bu sabah pompam vardı, yoksa bırakıp üzerimi değiştirip dolmuşa yetişmeye çalışacaktım ki, daha önce yaşadım aynısını. Geçmiş eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır. Bu sabah pompamın olmasına çok sevindim. Lakin sabah sabah onu tamir edecek vaktim yoktu.

Beni işe kadar götürsün sonrasına bakarız, işe geç kalmayayım yeter demiştim ki, gerçekten de götürdü. Çok sevindim. Yolda mutlu oldum, hatta aklıma geldi. Yolda hayatımda en iyi verdiğim yatırım kararını sıralayacak olursam diye bir tweet attım bayağı ilgi gördü

Daha sonra işe vardım çalışmaya başladım, işten ayrılacağım gün için usta başına söylemiştim:”Size uygun bir gün söyleyin işi o zaman bırakayım.” Demiştim. Haber bekliyordum. Cuma günü 13 Mayıs 2022.

Sonra gün içinde attığım bir takım tweetleri ekleyeyim ilerde geri dönüp okursam güleriz. Ben zaten bu yazıları hatıra olsun diye yazıyorum

Sonra öğlen yemek molasında herkes konuşuyor bugün son gününmüş falan. Bende diyorum benim niye haberim yok? Ben usta başına sormuştum ama benim dışımda herkes öğrenmişti. Sonra şöyle bir tweet attım.

Sonra saat 17:55 gibi İran’lı Türkmen Mahmut geldi: “Patron seni çağırıyor.”Dedi.

Ben, heyecanla koridorda yürürken, “Acaba nasıl hesaplaşacağız? ” Ve son iki buçuk yıldır sıkıntılar ile sabır edip beklediğim işten çıkacağım günün tarifsiz bir sevinci de vardı içimde.. Bu duygular ile koridorda hızla yürüdüm patronun ofisine çıktım. Ben istifa ederek çıktığım için tazminat istemek gibi bir hakkım yoktu. Kanunen de vermek zorunda değildi. Ama genel olarak çıkan personele veriyordu patron onu biliyordum. Hatta diğerleri özellikle gidip istiyordu işten çıkacağım tazminatımı da ver gibi.. Benim hiç umurumda değildi. Benim düşüncem vermezse vermesin idi. Zaten istifa edip çıktığım için hakkımda değil idi . Verirse de şansıma idi. Bu düşünceler ile gitmiştim ofise. Ama 9,5 günlük iznim var idi o benim hakkım idi. Onu söke söke alırım. Hakkımı yedirmem. Benim planlarımda izinler ve sekiz günlük çalışma dahil en fazla iki üç bin lira bir para alırım gibi bir tahmin var idi.
Neyse ofise girdim selam verdim “Hoş geldin.”Dedi. “Gariban işten ayrılma kararı almışsın saygı duyuyorum.” Dedi. “Evet ağabey.” Dedim. Sonra elime istifa mektubu örneği verdi benim adıma doldurmuştu her şeyi. Bütün haklarımı aldığıma dair. Kanunen kendini bütün yükümlülüklerden kurtaracak her şey yazıyordu. Ben de ne evrak verdiyse dediği gibi sessiz bir şekilde doldurdum “Tamam ağabey.” dedim. Doldururken düşündüm bunları dolduruyorsun ama bütün haklarını aldığına dair imza atıyorsun, tazminat falan yok. Ama boş ver Gariban diyorum kendi kendime. Şansa bırakıyorum ama kesinlikle söylemem ve istemem tazminatımı ver diye. Çünkü istifa etmiştim hakkım yok. Hakkım olsa söke söke alırım. Dağıtırım orayı. Evrakları doldurdum imzaladım. Bu sırada ben evrakları doldururken arkamda çay içiyordu: “Neden bırakıyorsun işi.” Dedi. “Geçim sıkıntısı ağabey, yetmiyor maaş.” Dedim. “Anlıyorum sende haklısın bende fazlasını veremiyorum, elden gelmiyor.” Dedi. “Hayırlısı olsun.” Dedim. Sonra evrakları doldurma işi bitince: “Bak ağabey eksik var mı?”Dedim. Baktı “Tamam.” Dedi.
Sonra beni karşısına oturttu, masasında eline hesap makinesini aldı. “Gariban sen ne zaman işe girdin?” Dedi. ” 2 Aralık 2019.” Dedim. “Tamam burada 11 aralık gözüküyor hemen yapmışız sigortanı demek ki.” Dedi. “Evet ağabey.”dedim. “Fazla mesai alacağın var mı?” Dedi. “Yok ağabey.” Dedim. “Maaş kaç gün var.” Dedi hesapladı, “Sekiz gün.” Dedi. Doğrudur dedim. “Dokuz buçuk gün iznim var.” Dedim. “Hadi dokuz olsun boş ver buçuğunu.” Dedim. “Tamam.” Dedi. Sonra “Tazminatını nasıl hesaplayalım?” Dedi. “2 Aralık 2019’dan 2 Aralık 2021’e iki yıl yapar. Mayıs 2022’deyiz, beş ay buradan,bir ayda öyle iki buçuk yıl.”Dedi. “Nasıl hesaplayalım?” Dedi. “Fark etmez ağabey nasıl istersen.” Dedim. Adam tazminatı veriyor bir de hesaplamasına mı karışayım, benim için piyango gibi bir şeydi. Sevindim, mutlu oldum. Beklemediğim bir para idi. 19 haziran da, yaklaşık bir ay sonra kardeşimin düğünü var idi üzerime giyecek kıyafetim bir gömleğim bile yok idi ve işin kötüsü nakit param da yok idi hepsi hissede idi. Kaç aydır kara kara düşünüyor idim. Düğünde ne giyeceğim? Nasıl halledeceğim kıyafet işini takı işini vesaire… Bu tazminat parası bana ilaç gibi gelecekti. Bir de motosikletime akü alacaktım ohoo süper! Adam tazminatı versin de üç beş lira benim için önemli değildi. O yüzden nasıl istersen öyle hesapla ağabey dedim.

Tamam dedi ve hesaba başladık:
“Sekiz gün maaşından kalan para =1.360 TL.” Dedi.
“Maaşın 5.100 TL x 2.5 = 12.750 TL tazminat alacaksın, mesain yok.” Dedi.
“Dokuz gün iznim var onu unutmayalım.”Dedim.
“Tamam.” Dedi.
“Dokuz gün de izin parası, 1.530 TL toplam alacağın 15.640 TL.”Dedi .
“Bana biraz müsaade ver, kızımın düğünü var, maaşından kalanı bankaya yollayacağım bu ay sonu.İzin paran ve tazminatı en kısa sürede halledeceğim.”Dedi.
“Tamam ağabey.”Dedim.


Patron dürüst adamdır vereceğim derse verir.

O konuda şüphem yok.

Sonra kalktı ayağa, “Benim senden yana bir sıkıntım yoktu hakkında hayırlısı olsun, hakkını helal et” Dedi. “Benimde sizden yana sıkıntım yoktu ağabey sağ olun helal olsun.” Dedim. Tokalaştık, kafa tokuşturup helalleştik ve işten ayrıldım. Sonra makinemin başına gidip eşyalarımı topladım.. Sırt çantama alabildiğim eşyalarımı aldım ve bisikletim ile yola koyuldum.

Pazartesi motosikletimi almaya gideceğim yeni akü alacağım son kalan eşyalarımı da toplayacağım. Gerçi usta başı sıkıntı değil motorun kalabilir acele etme dedi. Ama benim kafam rahat olsun, ben alayım. Ve diğer İş Görüşmesi (2) ‘de bahsettiğim iş yerine de mesaj attım işten ayrıldım bir kaç gün işlerim var sonra geleceğim dedim. .

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Saygılarımla.

Bir yorum

  1. Ozan Ozan 6 Haziran 2022

    Dostum çok güzel anlatmışsın. Paylaşımın için teşekkür ederim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerik korunmaktadır !!