Uzun vadeli yatırım da şirket analiz etmek, şirket bulmak falan yatırımcılığın %20’si falandır.
Geri kalan ise psikoloji yönetimi.
İnsanların en çok atladığı kısım burası.
Bir şirket belki iki yıl boyunca yerinde sayabilir.
Bu o şirketin kötü bir şirket olduğu anlamına gelmeyebilir.
Bir şirket sürekli yükselişlerde yapabilir.
Bu o şirketin süper harika bir şirket olduğu anlamına da gelmeyebilir. Sonuçta piyasa dediğimiz yer; duyguları ile hareket eden pekte rasyonel olmayan kararlar alan bireylerin oluşturduğu bir olgu.
Yani her duruma karşı psikolojik olarak hazırlıklı olmak lazım.
Şirketin faaliyet raporunu okuyup, şirketin işlerine, yönetimine, marka değerine güvendikten sonra şirketin gelecekte kâr etmeye devam edeceğini düşünüyorsak psikolojimizi çok sağlıklı yönetiriz.
Bir de çeşitlendirilmiş portföy ile her türlü risk göz önünde bulundurularak yapılmış bir portföy çok daha olumlu etkiler yatırımcı psikolojisini.
Örneğin bir şirket 2 yıl boyunca yerinden kıpırdamayabilir ve sonuçta insanız hepimiz.
Çevremizdeki insanlar kazançlarını paylaşıp sizin psikolojinizi etkileyebilir.
Onlar kazanıyor ben neden kazanamıyorum diye kendinizi rahatsız hissedip belkide çok güzel potansiyeli olan bir şirketi sırf psikolojinizi yönetemediğiniz için satabilirsiniz.
O yüzden ortalama bir getiriyi yakalarsanız çeşitlendirilmiş portföy ile bir yerden kazanamadığınız getiriyi diğer şirketlerinizden kazandığınız için daha rahat yönetirsiniz psikolojinizi. Bütün şirketleriniz kazanırsa zaten her türlü kazanırsınız. “Win win” yani.
Zaten asıl mesele burada ortaya çıkıyor.. Düşük hisse sayısı ile portföy getirisi daha çok şansa bağlı iken, çeşitlendirilmiş portföyde doğru seçilmiş şirketler ile şans faktörü ortadan kalkıp, doğru seçimler ile gerçek hisse seçimi analiz yapma performansı ortaya çıkıyor.
İlk yorum yapan siz olun