İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Öncü Göstergeler & Sektör Analizi – Kasım 2024 (3)

İLAÇ  ve SAĞLIK SEKTÖRÜ

İlaç sektörüne dair verileri, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası tarafından yayımlanan aylık verilerden alıyoruz.

Burada veriler adetsel bazlı satışlara ek olarak tutarsal bazlı satış olarak da yayımlanıyor. Ben çoğunluklu adetsel baktığım için burada da adetsel verileri referans alıyorum.

Burada; ilaç, özel tıbbi amaçlı gıda ve sağlık ürünleri olmak üzere üç kategori var. Bu kategoriler içerisinden özellikle ilaç kategorisi hem tutarsal da hem adetsel de ağırlığı en fazla olan kategori olduğu için buradaki veriler sektörün gidişatına yön veriyor. Ekim ayında ilaç kutu satışları 245 milyon adet düzeyinde geldi. Ağustos ve eylül ayında olduğu gibi ekim ayında da son 5 yıllık sektörel ortalamalara yakınsayan bir performans gösterdi. Aylık bazda ise bir önceki aya paralel hareket etmekle beraber yıllık bazda %3’lük sınırlı bir gerileme yaşadı.

İlaca ek olarak, özel tıbbi amaçlı gıda ve sağlık ürünleri kategorisinde de son 5 yıllık ekim ayı sektörel ortalamalarına paralel bir ekim ayı verisi geldi. Kısacası bu sektörde şu an ne olumlu ne olumsuz anlamda bir farklılaşma yok. Satış fiyat tutarlarındaki artış ve giderler sektördeki gidişatı ana belirleyici faktörler olarak durmaktadır.

Türkiye’de 2023 yılında olduğu gibi 2024 yılında da büyüme kutu artışından gelmiyor, büyüme çoğunlukla  ilaç fiyatlarındaki TL bazlı artıştan kaynaklanıyor. 

İlaç kutu adetleri artmıyor fiyat artıyor dedik, ama maalesef fiyat daha çok TL bazlı artıyor. Aşağıdaki grafik son 5 yıla dair ilaç ortalama kutu fiyatlarını veriyor. Burada TL bazlı istikrarlı bir artış görmekle beraber son 5 yılda $ ve € bazlı gerçekten anlamlı bir fiyat artışı maalesef yok.

Türkiye’de ilaç ortalama kutu fiyatlarının Avrupa’daki birçok ülkenin çok gerisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada düşük fiyatlamanın sebeplerine değinecek olursak; referans fiyat sistemi, ilaç fiyatlamasında kullanılan sabit € kuru uygulaması, zorunlu kamu iskontoları ve yüksek maliyetli yenilikçi tedavilerin pazara geç erişimi en temel sebepler olarak karşımıza çıkıyor.

İlaç ortalama kutu fiyatlarının düşük olmasına dair sebepleri sayarken sabit € kuru uygulamasından bahsettik bu  önemli bir faktör. Bunun ile ilgili birkaç şey söylemek yararlı olabilir. Mevzuata göre ilaçların fiyatlandırılmasında kullanılacak dönemsel € değeri, bir önceki yılın ortalama € kurunun %60’ı alınarak hesaplanmakta (2018 yılına kadar %70) ve her yılın şubat ayında güncellenmektedir. Ancak son yıllarda döviz kurundaki hızlı yükseliş nedeniyle, 2022 ve 2023 yıllarında sabit ilaç kuru yılda birden daha sık güncellenmiştir. 2024 yılında ise maalesef bir kere güncellendi. Türkiye İlaç Sanayicileri Derneği tarafından yayımlanan ekrandaki grafikte mavi kutucukların yeşil line grafiğin oldukça aşağısında kalması sabit ilaç kurunun, güncel kurun oldukça altında kaldığının göstergesidir. Güncel kur ve sabit ilaç kuru arasındaki makasın yüksek olması –ki bu ilaç sektörü açısından gayet olumsuz bir durumdur- yalnızca ithalatçı firmaları değil, üretim maliyetlerinin yükselmesiyle birlikte yerli ilaç üreticilerini de olumsuz etkilemektedir.

Grafikte görüldüğü üzere 24 ekim 2024 tarihinde uygulamaya alınan güncel DAD  2024 kasım sonu güncel € değeri seviyesinin %59,3’üne karşılık gelmektedir.

İlaç € değerinin, başlıca maliyet unsurları karşısında sürdürülebilirlik seviyesinden uzak olduğu ve ilaç kurunun, güncel piyasa kurunda görülen değişiklikler ışığında yılda en az iki defa belirlenmesini sağlayacak yeni ve etkin bir sisteme duyulan ihtiyacın en önemli göstergesidir. Mevcut sistemde ilaç sektöründe çok özel sürprizler hariç anlamlı bir iyileşme görmek mümkün gözükmemektedir.

SGK tarafından aylık bazda yayımlanan Sağlık İstatistikleri verisinde yer alan ve eczane provizyon sisteminde yer alan veriler üzerinden yapılan reçete analizi verilerine de bakmak da yarar olacaktır. Çünkü bu veri ilaç sektörü için gerçekten önemli bir veri kesitidir. SGK bu veriyi birazcık geriden yayımlıyor. Elimizde en son ağustos ayı verisi var ama yol göstermesi açısından eşsiz ve önemli bir veridir. Reçete sayıları eczaneler tarafından SGK’ya iletilen Türkiye sınırları içerisindeki reçetelerin tamamını kapsamaktadır. Reçete sayıları, artan nüfus ve sağlık gereksinimine paralel olarak yıllık bazda düzenli artma eğilimine sahip bozulmayan bu eğilimi 2024 yılında da rahatça gözlemleyebiliyoruz.

Fatura tutarları Türk Lirası bazında olması sebebiyle, TL’deki değer kaybına bağlı olarak düzenli bir şekilde yıllık bazda tutarsal olarak artmakta, ama hem fatura tutarları hem de bu veri kümesinin en önemli veri kesiti olan reçete başı fatura tutarları maalesef reel olarak artmamakta. Bu eğilimi 2024 yılının en son gelen verilerinde görüyoruz, her iki veride de tutarlardaki artış, enflasyondaki artışın maalesef gerisinde kalmış durumda.

İşte ilaç sektörüne dair hem adetsel bazda saydığımız sorunlar hem de fiyatlamada döviz ve anflasyona karşı zayıf kalan fiyatlamaların bir sonucu olarak ilaç sektörünün Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı günden güne azalıyor. Son 15 yılda bir ara %1,68 düzeyini gören İlaç harcamalarının GSYH payı 2024 yılı itibarıyla %0,71 düzeyine kadar geriledi. Bu son 15 yıl içerisindeki en düşük ikinci rakam. Bundan daha düşük orana sadece 2022 yılında denk gelmiştik. Türkiye’de ilaç harcamalarının GSYH içindeki payı düşük olmakla beraber bir ilginç nokta daha şudur ki: Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde kişi başına düşen ilaç satışları  anlamında Meksika ve Kolombiya’nın ardından kişi başı ilaç satışlarının en düşük gerçekleştiği OECD ülkesi konumunda bulunmaktadır.

İlaç harcamalarının GSYH içindeki payı azalmakla beraber 2024 yılı ekim ayı itibariyle ilaç sektörünün Türkiye ihracatı içindeki payı da azalmaktadır. 2023 yılında ilaç ihracatının Türkiye ihracatındaki payı %1,1 düzeyindeyken şu anda %0,78 düzeyinde bulunmaktadır. Türkiye’nin ilaç ihracatında en önemli pazarı Güney Koredir.

İlaç ihracatı 2024 yılı ekim ayında 2023 yılının aynı ayına göre %16,4 oranında gerileyerek 184 milyon ABD Doları olmuştur. 2024 yılının ilk on ayında Türkiye ihracatı %3,2 büyüme gösterirken, ilaç ihracatı %2,1 oranında büyüme göstermiş ve Türkiye ihracatındaki büyümeyi maalesef yakalayamamıştır.  Aynı dönemde, ilaç ithalatı %15,5 oranında artış göstermiş ve 561 milyon düzeyine ulaşmıştır. Malum Türkiye’de ilaç sektöründe ihracattan daha fazla ithalat yapılmaktadır ve ihracatın ithalatı karşılama oranı %33 gibi düşük bir seviyededir. En fazla ithalatı sırasıyla Almanya, ABD, İrlanda ve Çin’den yapmaktayız.

Tüm yaşanılan süreçlerin bir çıktısı olarak, Türkiye ilaç pazarının dünya ilaç pazarından aldığı pay maalesef gerilemektedir. 2012 yılında dünya ilaç pazarında payımız 9 milyar $ bandındayken en son veriye göre payımız 7,7 milyar $ seviyesine geriledi maalesef ki.

Malum ilaç sektörü sağlık sektörünün bir alt dalı, buradan yola çıkarak sağlık sektörü üzerine genel bir yorum yapmak doğru olmayacaktır. Genel hatları ile sağlık sektörüne baktığımızda, burada veriler çoğunlukla geriden geliyor ve veriler ya çeyreklik, ya yıllık. O yüzden anlık takip yapmakta bazı zorluklar yaşayabiliyoruz. Ama sağlık sektörüne dair bazı temel verileri sunmakta yarar var.

Öncelikle sağlık turizminden başlayalım, malum turizm verilerinin gayet iyi gittiğini yıllık bazda önceki yazılarda verilerle göstermiştik. Aynı şekilde sağlık turizm verileri de iyi gitmekte. 2020 yılından bu yana sağlık turizmi için ülkemize gelen kişi sayısı artmakta. 2024 yılının üçüncü çeyreği itibari ile 1,1 milyon düzeyinde turist geldi dördüncü çeyrek verileri ile birlikte muhtemelen 2024 yılında sağlık turizmi için ülkemize gelen kişi sayısı 2023 yılının üzerine çıkacaktır. Burada trend gayet olumlu bir şekilde devam etmektedir.

Artan kişi sayısına paralel bir şekilde Türkiye’nin sağlık turizminden elde ettiği gelirlerde, döviz bazlı olarak 2020 yılından bu yana artmakta, 2024 yılı üçüncü çeyrek itibari ile 2,3 milyar $ bandında bir gelir elde edildi. Dördüncü çeyrek verileri ile birlikte muhtemelen 2024 yılında $ bazlı sağlık turizmi gelirleri 2023 yılının üzerine çıkacaktır. Burada da trend gayet olumlu bir şekilde devam etmektedir.

Sağlık sektöründe en önemli metriklerden biri de kişi başına yapılan sağlık harcamaları tutarıdır. Bu tutar TL bazlı bir veri olmakla birlikte son yıllarda istikrarlı bir şekilde enflasyon üzerinde artmaya devam ediyor. Yıllık bazda yayımlanan bu verinin henüz 2024 yılı verisi TUİK tarafından yayımlanmadı ama 2024 yılında da geçmiş yıllarda olduğu gibi kişi başına sağlık harcamalarının enflasyon üzerinde artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tüm bulara ek olarak Türkiye $ bazlı kişi başı sağlık harcamaları bazında OECD ülkelerinin çok ama çok gerisinde olduğunu ve bu alanda önemli bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu grafikten çok rahat görebiliyoruz.

Sağlık sektörü ile ilgili önemli verilerden biri de Türkiye Sigortalar Birliği tarafından çeyreklik bazda yayımlanan, sağlık sektörüne yönelik toplam poliçe sayılarıdır. Burada adetsel bazda büyüme 2024 yılında da devam etmekte tıpkı 2023 yılında olduğu gibi burada yıllık bileşik büyüme oranları gayet makul ve olumlu seviyelerde ilerlemeye devam ediyor.

BANKA SEKTÖRÜ

Bankacılık sektörü aylık veri takibi ve bağlı bulunan kategorideki ortalama pazar payı verisi üzerinden net kâr tahmininin kolaylıkla yapılabildiği bir sektör. O yüzden veri takibi düzenli olarak BDDK üzerinden yapılmalı. BDDK üzerinden aylık bazda birçok önemli verinin takibini yapabiliyoruz. Buna ek olarak TCMB üzerinden yayımlanan kredi-mevduat makası verisi haftalık olarak takip edebildiğimiz bir diğer önemli kesit. Buna ek olarak Türkiye Bankalar Birliği tarafından çoğunluğu üç ayda bir yayımlanan kapsamlı veri kümesi üzerinden de takip yapabiliyoruz. Lakin TBB verileri geriden gelen veriler olduğu için çoğu zaman öncü veri takibi anlamında işlevsiz olabiliyor. 

Bankacılık sektöründe takip edilen en önemli metriklerden biri de kredi-mevduat makasıdır. Bu makası haftalık olarak TCMB tarafından yayımlanan Faiz İstatistikleri başlığından alıyoruz. Burası ortalama bir hafta geriden gelerek hafta bazında güncelleniyor. Burada bankalarca açılan kredilere uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranı verisi ve bankalarca açılan mevduatlara uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranları verisi bizim iki temel verimiz. Kredi-mevduat makası bize bankaların krediden elde ettiği faiz ile mevduata ödediği faiz oranı arasındaki farkı verir. Malum banka finansallarında en önemli kârlılık kalemi net faiz geliri kalemidir. En önemli kârlılık metriği ise net faiz marjıdır. Bankalarda net faiz kârını ve net faiz marjını belirleyen en önemli dinamik ise kredilerden alınan faiz ile mevduata verilen faiz arasındaki makastır. Bu makas ne kadar artarsa banka net faiz kârlılığı ve net faiz marjına o kadar olumlu etki eder. Şimdi son zamanlarda hep diyoruz bankalar faizlerin düşmesinden olumlu etkilenecek. Peki neden olumlu etkilenecek? Sebebi işte bu makas da gizli.

Bankaların en ağırlıklı varlık kalemi olan kredileri daha çok uzun vadelidir bankaların en önemli ve en ağırlıklı yükümlülüğü olan mevduatlar ise kısa vadelidir. Faizler düştüğünde bankaların en önemli yükümlülüğü olan mevduat faizleri düşer ama en önemli varlığı olan krediler görece daha uzun vadeli olduğu için orada ortalama olarak krediler için bankanın aldığı faizler daha az düşer bu durumda kredi-mevduat makası banka lehine artar ve banka kârlılığı artar. Tabi burada en fazla faydalanan banka kredi vade dağılımı daha uzun projeksiyonlu olan ve mevduat vade dağılımı ise daha kısa vadeli olanlar olacaktır. Kredi ve mevduatların vade dağılımı sektör özelinde BDDK tarafından şirket özelinde KAP’ta yayımlanan denetim raporları ve dipnotlar üzerinden incelenebilir. Kredi-mevduat makasını incelerken iki makas yaygın olarak kullanılır. Birincisi ticari kredi-mevduat makası ikincisi ise tüketici kredisi-mevduat makasıdır. Genel olarak yön her ikisinde de aynıdır ama makas tutarları birbirinden farklıdır. Çünkü ticari kredilerde genelde faiz oranları daha düşüktür o yüzden makas daha dardır ve sektörel olarak toplam krediler içerisindeki payı yüksektir. Tüketici kredilerinde ise genelde faiz oranları daha yüksektir ve makas daha geniştir ve sektörel olarak toplam krediler içerisindeki payı tüketici kredilerine nazaran daha düşüktür. Bankacılık sektöründe kobi, ticari ve kurumsal kredilerinin önemli bir ağırlığı olması sebebiyle banka iç denetim mekanizmaları genel olarak ticari kredi mevduat makasını sektörel gösterge olarak kullanmaktadır. Analizi yapılan bankanın hangi kredi türünü daha ağırlıklı kullandığına göre makaslardan biri tercih edilebilir ama her ikisine de bakmakta kanımca yarar var. Çünkü bankaların çoğunluğunda en büyük ağırlık ticari kredilerde olsa da bazı bankalarda tüketici krediler ticari kredilerden geri kalsa da önemli bir ağırlığa sahiptir. Buradaki gidişattan da haberdar olmak için ticari kredi-mevduat makasına ek olarak tüketici kredi-mevduat makasına bakmakta yarar var. 2023 yılının özellikle ilk 6 ayında kredi-mevduat makası son iki yılın en kötü seviyelerindeydi. Sonrasında kredi mevduat makasında toparlama gördük. Aralık ayının üçüncü haftası itibariyle kredi-mevduat makasında özellikle ticari-kredi mevduat makasında henüz anlamlı bir toparlanma ve pozitif tarafa geçiş görmüş değiliz, tüketici kredi-mevduat makasında ise her ne kadar aralık ayında kasım ayına nazaran makasta bir gerileme olsa da geçmiş makaslara nazaran yüksek seyretmeye devam ediyor. Her iki makas da  faiz indirimleri devam ettikçe  anlamlı toparlanma göreceğiz ve bunun etkilerini BDDK tarafından yayımlanan aylık verilerde hem net faiz geliri hem net faiz marjı üzerinde göreceğiz. Ama burada anlamlı iyileşmeleri muhtemelen 2025 yılının ikinci yarı yılı itibari ile göreceğiz.

Kredi- mevduat makasının asıl etkisini göreceğimiz yer olan net faiz marjı bankacılık sektöründe özkaynak kârlılığı ile birlikte en önemli kârlılık metriklerinden biridir. Yalnız bu noktada önemli bir ayrıntıya vurgu yapayım: Özkaynak bizim bildiğimiz özkaynak kârlılığı değildir. Maddi özkaynak kârlılığı dediğimiz Return on Tangible Equity rasyosudur. Net faiz marjı verisini  BDDK üzerinden rasyolar kısmından alabiliyoruz. Lakin BDDK nezdinde bu metrik “net faiz geliri/ortalama aktifler” olarak hesaplanıyor. Öncelikle bu metrikte doğru olan başka bir ifadeyle yaygın olan formül net faiz geliri/faiz getirili aktiflerin ortalamasıdır. Net faiz marjı formülünün payında yer alan net faiz geliri, (NII: Net Interest Income) net faiz geliri, faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır ve gelir tablosu analizinde çok önemli bir metriktir. Finans kuruluşları açısından faiz gelirleri, bankanın faiz getiren varlıkları üzerinden aldığı faiz ödemelerini temsil ederken, faiz giderleri müşterilere mevduatları üzerinden yapılan faiz ödemelerinin hizmet maliyetidir.  Net faiz marjı hesaplanmasında en yaygın kullanılan bu hesaplama formülüne dair de eleştiriler var onu söylemek lazım.  Yapılan en önemli eleştirilerden biri de sorunlu krediler için ayrılan yüksek karşılıkların hesaplamaya dahil edilmemesi sebebiyle bu rasyonun yatırımcılara tam olarak bir fikir vermediğidir. Zira bu sorunlu krediler kontrolden çıkması durumunda kârlılığa ve tabi olarak net faiz marjına olumsuz etkide bulunacaktır. Buna bir çözüm olarak sorunlu kredilerinde fonlama maliyeti tarzında bir maliyeti olduğu varsayımına sahip olarak net faiz marjı hesaplamasına dahil etmektir.  Bu şekilde hesaplanan net faiz marjı uygulamada “Düzeltilmiş Net Faiz Marjı” olarak geçmektedir. Özetle BDDK tarafından kullanılan net faiz marjı formülü bankacılıkta kullanılmakla beraber en yaygın kullanımı olan formüllerden değildir maalesef ki.

Buna ek olarak Net Faiz Marjı verisini  BDDK aylık gelen veriyle dönemsel hesaplıyor. Bu da yılın başında az olan oranın üzerine eklene eklene giderek yılın sonuna doğru artmasına sebep oluyor. Net faiz marjını bankalarda önemli bir veri kaynağımız olan TBB tarafından yayımlanan haliyle yıllık hesaplamak daha doğru olacaktır. Bu yüzden BDDK Net faiz marjı hesaplaması birçok yanıltıcı noktaya sahip ama buna ek olarak en önemli avantajı geçmiş yılların aynı aylarındaki net faiz marjını kıyaslayabilmemiz. Bankacılık sektöründe net faiz marjı 2024 yılının genelinde  2023 nazaran gerileme yaşadı. Bunun istisnası  kredi-mevduat makasının pozitif ve görece yüksek olduğu haziran ve temmuz ayları oldu. Bankacılık sektöründe net faiz marjı 2024 yılı kasım ayında da 2023 ve 2022 yıllarının kasım ayının gerisinde kaldı. Şu anda her ne kadar net faiz marjlarının bulunduğu seviyeler pek iç açıcı olmasa da kredi-mevduat makası pozitif yönlü yukarıya doğru açıldıkça buna ek olarak fonlama maliyetleri geriledikçe net faiz marjlarının geçmiş yıl seviyelerini yakalayacağını önümüzdeki dönemlerde muhtemelen göreceğiz.

Bankacılık sektöründe kârlar kadar risklerin ve risk yönetiminin de dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bankacılıkta sadece kâra ve kârlılığa dair metriklere bakmak muhakkak yanıltıcı olacaktır. Kâr ve kârlılığa ek olarak muhakkak riske dair olan SYR ve NPL gibi metriklerinde incelenmesi gerekmektedir. SYR rasyosunu yorumlamadan önce hakkında bilgi vermek yararlı olacaktır. Kanuni rasyolar sınıfında yer alan Sermaye Yeterlilik Oranı,  (Capital Adequacy Ratio) bir bankanın yasal özkaynakları ile, yükümlülüklerini ödeme ve risklere yanıt verme yeteneğini ölçmektedir. Sermaye yeterliliği, bir bankanın sahip olduğu özkaynaklar karşılığında taşıyabileceği risk tutarını veya ters bir okumayla taşıdığı riski karşılayabilecek tutarda yasal özkaynak bulundurmasını ifade etmektedir. 

Formülün payında olan özkaynak terimi muhasebe terminolojisinde kullanılan ve TFRS sisteminde yükümlülükler ana başlığının altında yer alan özkaynak değildir. Burada yer alan özkaynak tutarı yasal özkaynak diye tanımlanmaktadır. Yasal özkaynak, ana sermaye ve katkı sermaye toplanıp buradan katkı sermaye indirimleri yapılarak bulunur. Kriz dönemlerinde yasal seviyelerde veya üzerinde yüksek bir sermaye yeterlilik oranı  tercih edilirken, olağan dönemlerde  yasal asgari sınırları altında kalmayan düşük veya düşen bir sermaye yeterlilik oranı tercih edilmektedir. Bu rasyo tek başına pozitif veya negatif net bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü konjonktürü okumaya ve geleceğe dönük öngörülere bağlı olarak bankalar farklı büyüme ve risk alma stratejileri izleyebilmektedir. Belirli bir dönem için, bir banka stratejisine uygun olarak az risk almaya yani yüksek sermaye yeterlilik oranı düşük özkaynak kârlılığı tercih edebilirken  başka bir banka ise daha fazla risk taşımaya yani düşük bir sermaye yeterlilik oranı ve yüksek özkaynak kârlılığı elde etmeye yönelebilmektedir. BDDK kapsamında bankacılık sektörünün SYR baktığımızda görece kârlarda düşüşün olduğu eylül, ekim ve kasım aylarında sektörün SYR yükseldiğini görmekteyiz. Sektör şu son aylarda kârlılıktan ziyade risklerin sağlıklı yönetimini daha fazla merkeze almakta ve asgari yasal SYR oranlarının üzerinde ve son aylarda artan bir trendde SYR performansı sergilemektedir.

Asgari yasal SYR üzerine yanlış anlaşılan bir noktaya da temas etmek istiyorum: Bankacılık Kanunu’na göre asgari sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 8 olduğu ve bankaların asgari gerekliliğin iki katını aşan bir rasyoya sahip olduğu, taşınan riske göre son derece yüksek özkaynak bulundurulduğu gibi yorumlar bazı eksiklikler içermektedir. Çünkü asgari sermaye yeterlilik rasyosu tüm bankalar için standart tek bir oran (yüzde 8 gibi) değil, her bir bankanın bünyesine ve risk yapısına uygun olarak hesaplanan, dolayısıyla her bir banka için BDDK tarafından farklı oranlarda saptanan ve pratikte yüzde 8’lik orandan çok daha yüksek düzeylere ulaşabilen bir rasyodur. BDDK tarafından yayımlanan “Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” ve “Bankaların İç Sistemleri ve İçsel Sermaye Yeterliliği Değerlendirme Süreci Hakkında Yönetmelik”  banka bazında asgari sermaye rasyosu saptanmasına ilişkin prosedüre yer vermektedir. Büyük ve sistemik riske sahip bankalar için daha yüksek tamponlar konularak yüksek sermaye rasyoları talep edilebildiği gibi, sermayedarı zayıf, mali yapısı olumsuz sinyaller veren ve gelecek projeksiyonları riskli görülen bankalardan da daha yüksek asgari sermaye rasyoları istenebilmektedir. Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Diğer yasal rasyolarda olduğu gibi SYR rasyosunda da, konjonktüre bağlı olarak düzenleyici otoriteler sermaye rasyosunun hesaplanma yöntemini, bileşenlerin dayanağı ya da ağırlıklarını değiştirebilmekte, bu suretle risklerin arttığı kriz dönemlerinde risk ağırlıklı varlıklar değişmese ve hatta artsa dahi sermaye rasyosu yükselebilmektedir.

Bankacılık sektöründe risklere dair bir diğer önemli metrik olan “Takipteki Alacaklar Oranı“dır(Non Performing Loans Ratio). Öncelikle bu takipteki alacaklar, Tasfiye Olunacak Alacaklar (TOA), tahsili gecikmiş alacaklar, takipteki krediler, donuk alacaklar, sorunlu krediler gibi ifadelerin hepsi aynı şeyi ifade eder. Takipteki alacaklar bir tutar olduğu için sadece buraya bakarak bankaların takibe takılan alacakları artıyor risk sinyalleri çalıyor gibi yorumlar yapmak çok doğru değildir. Bunun yerine takipteki alacaklar oranına bakarız. Bu oran BDDK tarafından brüt takipteki kredilerin toplam nakdi kredilere bölünmesi suretiyle oluşturulur.  Kredinin doğası gereği daima takibe takılan alacaklar olacağı için Bu oran ne kadar az ise veya azalma eğiliminde ise bankalar veya banka sektörü için o kadar iyidir. Her ne kadar takipteki alacaklar oranı ile ilgili standart bir eşik değer olmasa da resmi kaynaklara göre, özel krizleri bir kenara bırakırsak olağan zamanlarda takipteki alacaklar oranında %4-5 seviyeleri ve altı olumlu karşılanır. Öztin Akgüç  Hoca da bu aralığa kadar güvenilir derdi zaten. Banka risk merkezi analiz grupları ise 2x kadar olan bir takipteki alacaklar oranını güvenli sayar ve eşik değer olarak buraları algılarlar. Takipteki alacaklar oranına grafik üzerinden baktığımızda 2024 yılı genelinde gayet düşük seviyede seyrettiğini ve  son 9 yıla dair en düşük verilerden biri olduğunu görüyoruz. Her ne kadar son aylarda hafif bir yükselme olsa da şu anki bulunduğu seviyeler olan 1,80 düzeyinin hem  geçmiş yılların çok gerisinde olduğu hem de  eşik seviyelerin çok aşağısında  güvenilir düzeylerde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bankalarda riski kontrol etmek için kullandığımız bir diğer metrik ise takipteki alacakları karşılama oranıdır(Non Performing Loan Coverage Ratio). Bu rasyo üçüncü aşama karşılıklar diye nitelendirilen Temerrütlerin takipteki alacaklara bölünmesi suretiyle bulunur. 

Karşılıklar, gecikme gün sayısı ve teminat durumu gibi bazı metriklerle aktiften düşülür ve zarar yazılır. Tabi olarak karşılık olarak kaydedilen tutar banka nezdinde zarar yazılmış ve maliyete kaydedilmiş bir değerdir. Takipteki alacaklar karşılama oranının yüksek olması olumludur. Böylece gelecekte sorunlu krediler için gelecekte yazılabilecek zarar kaydedilecek tutar azalır buna ek olarak bu karşılık bir şekilde tahsil edilirse de gelir oluşturur ve kâra katkı sunar. Kısacası bu oran ne kadar yüksek ise banka için o kadar iyidir. Riskler açısından o kadar iyidir. Sektörel bazda takipteki alacakları karşılama oranına baktığımızda 2024 yılında bu oranın artarak devam ettiğini ve geçmiş yılların çok üzerinde olduğunu görüyoruz. Yani burada bir olumsuzluk söz konusu değil.

Son bir not olarak takipteki alacaklar oranı ve takipteki alacakları karşılama oranında temel metriğimiz olan takipteki alacaklar diğer adlarıyla takipteki krediler, donuk alacaklar, sorunlu krediler adına ne derseniz diyin içerisinde bir sorun barındırıyor. Günümüzde çok azalmakla beraber halen bankacılık sektöründe mevzuatın öngördüğü koşulları dolanmak suretiyle yeni kredilerle sorunlu kredileri kapatmaları, kredileri yeniden yapılandırarak vade uzatmaları ve en yaygın olarak ödeme sıkıntısındaki yeniden yapılandırılan kredilerin sorunlu krediler altında göstermeyip sorunsuz kredilerde gösterilmesi gibi vb yöntemlerle sorunlu kredileri sorunsuz kredi olarak gösterebiliyorlar. Tabi bu durum güvenilirlik açısından önemli bir sorundur. Analizlerde daima bunu göz önünde bulundurmakta yarar vardır.

Bankacılık sektöründe önemli metriklerden biri de menkul kıymetlerdir. Menkul kıymetler, en basit ve sade tanımıyla faiz veya kâr payı elde etmek veya alım-satım kazancı elde etmek için bankaların portföylerinde tuttuğu kıymetli kağıtlardır. Bankaların gelir yaratan ana varlıklarından olan ve temelde hazine tahvil/bonolarından oluşan menkul kıymetleri Çoğunluklu biste açık bankalar bu başlıkta sabit getirili menkul kıymet, değişken getirili menkul kıymet ve TÜFEX tutarlar. (Her ne kadar TÜFEX de bir değişken faizli menkul kıymet olsa dahi ağırlık fazlalığı sebebiyle başka bir kategori olarak açtım) Bunlardan ağırlığı en fazla olanlar Sabit getirili faizler ve TÜFEX’tir. Burada bir dipnot olarak şunu söylemekte yarar var katılım bankaları menkul kıymet portföyünde TÜFEX olmaz enflasyona endeksli SUKUK olur. Her ikisi de aynı mantıktadır muhasebesel olarak farklar minimizedir. Tek fark hazine tarafından ihraç edilen enflasyona endeksli sukuklarda ihraç daha sınırlıdır. TÜFE’ye yani enflasyona endeksli olan TÜFEX menkul kıymetler enflasyonun yüksek olduğu geçtiğimiz yıllarda banka kârlılığına olumlu etki eden en önemli dinamiklerden biriydi lakin enflasyonun düşmesi ve makro karar alıcıların faiz ve enflasyonu düşürme çabası ortaya çıktıkça bu menkul kıymet kategorisinde getiriler gerilemekte ve geçmiş yıl getiri oranlarının gerisine düşmekte Faiz döngüsünde  şüphesiz ki menkul kıymetler içerisinde TÜFEX ağırlığı daha az olan banka şirketleri muhakkak daha olumlu etkilenecektir. Faizler yukarı yönlü hareket ettiğinde nasıl menkul kıymetler içerisinde TÜFEX ağırlığı fazla olanlar ön plana çıktıysa burada da tam tersi olacaktır yani TÜFEX ağırlığı daha az olanlar ön plana çıkıp kârlılığa daha fazla katkı yapacaktır. Tabi şunu söylemekte yarar var: Dördüncü çeyrek itibari ile o kadar keskin bir düşüş TÜFEX gelirlerinde olmayacak, kademe kademe burası enflasyon düşüşüyle gerileyecek, buradaki oran. Buna ek olarak sabit getirili menkul kıymetlerle faiz arasında diğer tüm değişkenleri sabit tutarsak ters yönlü bir ilişki vardır. Faiz oranları azaldığında sabit getirili menkul kıymetlerin piyasa değeri artacaktır. Menkul kıymet portföyünde bunları tutanlarda kârlılık elde edecektir ve olumlu etkilenecektir. Lakin önemli bir ayrıntı olarak sabit getirili menkul kıymetlerde bahsettiğim bu durum finansal tablolarda satılmaya hazır kategorisinde yer alan sabit getirili menkul kıymetler için daha geçerli çünkü bunları faizler aşağı indiğinde olan olumlu fiyat hareketi değerlendirilip iyi bir kazançla portföyden vade öncesinde çıkartılabiliyor lakin sabit getirili menkul kıymetler kategorisinde yer alan ama finansallarda vadeye kadar elde tutulacak kategorisinde gözükenlerde maalesef bu durum yok, onları vadeye kadar bekleyip gelen vade tarihinde önceden belirlenen faiz oranıyla satıyorlar ve faiz döngüsündeki değişimlerden yeterince faydalanmak söz konusu değil, buna ek olarak değişken faizli kategorisinde yer alan menkul kıymetlerde var, bunlar sabit getirili menkul kıymetler ve TÜFE’ye endeksli menkul kıymetlere nazaran ağırlığı görece daha azdır bu başlıkta olan menkul kıymetlerde her ne kadar hazine tarafından ihraç edilen değişken faizli farklı menkul kıymetler olsa da çoğunlukla TLREF dediğimiz Türk Lirası gecelik faiz oranına endeksli  menkul kıymetlerden oluşuyor, faiz oranları düştükçe burası olumsuz etkilenecek ve buradaki getiri oranları da düşecektir. Özetle TÜFEX menkul kıymetler portföyü ve değişken menkul kıymetler portföyü ağırlığı en az olan ve  satılmaya hazır sabit getirili menkul kıymetler portföyü fazla olan bankalar bu süreçten menkul kıymet ortalama getirisi anlamında en fazla olumlu etkilenen bankalar olacaktır.

Bankacılık sektörü kasım ayında 67.493 milyon TL net kâr elde etti. Net kâr aylık bazda %36, yıllık bazda ise %22,2 arttı. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında net kâr geçen yılın aynı dönemine göre sadece %8,8 gibi sınırlı bir artış gösterdi. Yani net kâr anlamında reel olarak maalesef bir reel kazanç sağlamış durumda değil ve çok parlak bir dönem geçirmedi. Bankacılık sektörünün net faiz gelirlerine baktığımızda ki net faiz geliri kasım ayında 99.700 milyon TL net faiz geliri elde etti. Net faiz geliri  aylık bazda paralel hareket ederken yıllık bazda %25 arttı. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında net faiz geliri geçen yılın aynı dönemine göre sadece %36,3 düzeyinde arttı ve aynı dönemdeki enflasyon oranı olan %47’nin gerisinde kaldı yani ana faaliyetleri anlamında da maalesef reel olarak bir kâr elde edemedi. 

Bu dönemde bankacılık sektörünü destekleyen en önemli olgu CDS düşüşü oldu. Bankalarda en önemli öncü göstergelerin başında şüphesiz ki Kredi Temerrüt Swapı da denilen CDS gelir. Banka fiyatlamasında kârlılıktan bile daha önemli olarak algılanır bu metrik. En basit haliyle bir ülkenin borçlarını geri ödeme yeteneğine dair yatırımcıların algı ve görüşlerini yansıtır. CDS ne kadar düşükse o ülkenin borcunu ödeme ihtimali o kadar yüksektir ve görece borç verenler tarafından olumlu karşılanır. Son dönemde Türkiye’de uygulanan görece rasyonel makro politikalar sebebiyle Türkiye CDS değerlerinde geri çekilme çok keskin ve olumlu oldu. Bu geri çekiliş banka yükselişini tetikleyen en önemli unsurların başında geliyor. O yüzden bankalarda daima bir öncü gösterge olarak CDS verisini ara ara takip etmek lazım. Hatta en önemli bankacılık öncü göstergesi olarak takip etmek lazım.

Bankacılık sektörel kârlılık verilerinden sonra banka alt kategorilerinin kârlılık verilerini inceleyebiliriz. Öncelikle mevduat yerli kategorisinden başlayacağız, bu kategoride İş Bankası, Yapı Kredi, Akbank, Şekerbank bulunmaktadır. Mevduat yerli kategorisi kasım ayı net kârı 9.622 milyon TL olarak geldi. Net kâr aylık bazda bir önceki aydaki düşüş, net kâr kaynaklı baz etkisi dolayısıyla aylık %37 arttı, yıllık olarak ise %25 bandında azaldı. Gelen aylık net kâr rakamları içerisinde ekim ayında olduğu gibi kasım ayında da en kötü performans sergileyen banka kategorisi oldu. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında net kâr geçen yılın aynı dönemine göre %37 küçüldü bırakın reel olarak büyümeyi nominal olarak dahi büyüyemedi. Dönemsel bazda da en kötü performans gösteren banka kategorisi oldu. Mevduat yerli kategorisi net faiz gelirlerine baktığımızda, maalesef aylık bazda %14,5 yıllık bazda %12,5 geriledi. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında elde edilen  net faiz geliri geçen yılın aynı dönemine göre %3 küçüldü ana bankacılık faaliyetlerinden de bırakın reel olarak büyümeyi nominal olarak dahi büyüyemedi. Net faiz gelirleri açısından da en kötü performans sergileyen banka kategorisi oldu. Peki neden mevduat yerli kategorisi ana bankacılık faaliyetlerinden reel olarak zarar yazdı, burada azaldı arttı dışında neden kısımlarını konuşmak lazım.

En basite indirgersek bankaların faiz gelirlerinin en ağırlıklı kalemi kredilerden aldığı faizlerdir faiz giderlerinin en ağırlıklı kısmı ise müşteri mevduatlarına ödediği faizlerdir. Kredilerden aldığı faiz tutarı mevduata ödediği faiz tutarının üzerine çıktıkça net faiz gelirleri olumlu etkilenir lakin mevduat yerli kategorisinde dönemsel olarak kredilerden alınan faizler kalemi %148 artarken mevduata ödenen faizler kalemi %170 artmış. Eğer krediler tutarsal olarak daha küçük olsaydı net faiz gelirindeki dönemsel gerileme daha fazla olacaktı. Burada mevduat yerli kategorisindeki bu kredi mevduat makasındaki olumsuzluktan en az etkilenecek şirketler görece mevduatları içerisinde vadesiz mevduat payının fazla olması sebebiyle ortalama fonlama maliyeti daha düşük olan şirketler olacaktır. Bu süreç içerisinde mevduatlar içerisinde vadesiz mevduat payı daha fazla olan mevduat yerli kategorisindeki şirketlere odaklanmak bu süreci en az hasar ile kurtarmada etkili olacaktır diye düşünmekteyim. Yine aynı yere geldik, mevduat faizlerinin yüksek olması bankaların kârlılığını törpüler, fonlama maliyetlerini arttırır, kredi-mevduat makasını banka aleyhine açar bu da net faiz geliri ve net faiz marjını bozar. Bankacılık finansal tablo analizi kitaplarında okuduğumuz teorik durumun pratikte canlı bir örneğini görüyoruz burada. Bir de bankaların kredi hacminin genişlemesi lazım, yani bir bankanın birçok varlık amacı olmakla beraber en temel varlık amacı kredi vermektir. Bir banka yıllık faaliyet raporunun manşet kısmına genellikle dağıtığı ve büyüyen kredi hacmini koyar. Sadece faizlerin aşağı inmesi değil kredi hacminin de genişlemesi lazım. 

Mevduat yabancı kategorisinde Garanti başı çekmekle beraber Qnb ve ICBC bankaları mevcut.  Mevduat yabancı kategorisi sektörel kırılım bakımından net kâr açısından en istikrarlı performans gösteren kategorilerdendi. Mevduat yabancı net kârı kasım ayında 19.762 milyon TL geldi. Net kâr aylık bazda %6, yıllık bazda %35 arttı. Dönemsel olarak baktığımızda 2024 yılının ilk 11 ayında net kâr geçen yılın aynı dönemine göre %27 büyüdü. Bankacılık sektörünün  2024 yılının ilk 11 ayında dönemsel %8,8 oranında arttığını düşünürsek sektörün üzerinde büyüdüğünü söyleyebiliriz. Mevduat yabancı kategorisi ekim ve kasım ayında gelen net kar rakamları ile 3. çeyreğin net kar rakamının %75’ni yakalamış durumda bulunuyor zaman serisi analizi vb istatistiksel yöntemlere göre büyük ölçüde gelen aralık ayı net kâr rakamı ile birlikte üçüncü çeyreğin üzerinde bir net kâr elde edeceğini düşünüyorum ben,  ama yine da aralık ayı verisini beklemekte yarar var.

Net faiz gelirleri açısından baktığımızda mevduat yabancı kategorisi kasım ayında 28.936 milyon TL net faiz geliri elde etti. Net faiz geliri aylık %9,7, yıllık %56 büyüdü. Net faiz gelirlerinde aylık bazda en güçlü büyüme mevduat yabancı kategorisinden geldi. Net faiz gelirlerindeki aylık ve yıllık büyüme hem enflasyonun hem de bankacılık sektörünün üzerinde. Dönemsel olarak net faiz gelirine baktığımızda 2024 yılının ilk 11 ayındaki net faiz geliri geçen yılın aynı dönemine göre %72 oranında büyüdü. Net faiz gelirleri açısından hem enflasyona karşı reel olarak bir büyüme var hem de bankacılık sektörü net faiz gelirlerinin üzerinde oransal bir büyüme var.

Mevduat kamu kategorisinde Halkbank ve Vakıfbank şirketleri yer almaktadır. Mevduat kamu kategorisi 2024 yılı kasım ayında 23 milyar bandında net kâr açıkladı. Net kâr aylık %31,4, yıllık ise %58,2 büyüdü. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında elde edilen  net kâr geçen yılın aynı dönemine göre %31 arttı. Mevduat kamu kategorisi dönemsel net kâr artışında kalkınma ve yatırımdan sonra en iyi performans gösteren kategori oldu. Özellikle görece zayıf geçen üçüncü çeyrek etkisiyle mevduat kamu kategorisinde bilhassa kasım ayında gelen güçlü net kâr ile birlikte dördüncü çeyrek net kâr rakamının üçüncü çeyreğin üzerine çıkacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer hiç bir kategoride aralık ayı verisi gelmeden bunu diyemiyoruz ama şu an mevduat kamu için bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Net faiz gelirleri açısından baktığımızda mevduat kamu kategorisi kasım ayında 36,2 milyar TL net faiz geliri elde etti. Net faiz geliri aylık %8 yıllık %25 büyüdü. Net faiz gelirlerindeki  yıllık büyüme hem enflasyonun hem de bankacılık sektörünün altında . Dönemsel olarak net faiz gelirine baktığımızda 2024 yılının ilk 11 ayındaki net faiz geliri geçen yılın aynı dönemine göre %33 oranında büyüdü. Net faiz gelirleri açısından ne enflasyonun üzerinde reel bir kazanç var ne de bankacılık sektörü net faiz gelirlerindeki büyümeyi geçen bir durum var maalesef.

Katılım  kategorisinde BİST’e açık olarak Albaraka şirketi yer almaktadır. Burada ağırlıklı olarak kalemlere ve kârlılığa en fazla etki eden Kuveyttürktür lakin BİST’e kote değildir. Katılım kategorisi 2024 yılı kasım ayında 6,3 milyar bandında net kâr açıkladı. Net kâr aylık %83, yıllık ise %106 büyüdü. Net kârda aylık bazda ve yıllık bazda en fazla büyümenin olduğu kategori oldu. Aylık büyümede geçen ay düşük gelen net kâr kaynaklı baz etkisi olduğunu söylemekte yarar var. Buna ek olarak net kârdaki bu büyümenin net faiz gelirleriyle aylık bazda desteklenmeyen ve bankacılık faaliyetleri dışındaki kârlardan kaynaklandığını hatırlatmakta yarar var. Bankacılık faaliyet gelirleri dışındaki gelirlerde ticari kâr zarar kaleminde yaşanılan artış özellikle etkili olmakla beraber daha genel olarak bankacılık dışı faaliyet gelirlerindeki artıştan kaynaklı olarak net faiz gelirinin üzerinde net kâr elde etti. Dönemsel olarak bakıldığında ise 2024 yılının ilk 11 ayında elde edilen  net kâr geçen yılın aynı dönemine göre %16 düzeyinde arttı. Her ne kadar dönemsel olarak net kâr sektörden daha fazla artmış olsa da neredeyse tüm bankacılık kategorilerinde olduğu gibi burada da maalesef enflasyonun gerisinde kaldı ve reel olarak artmadı. Net faiz gelirleri ise kasım ayında 5,6 milyar bandında geldi. Net faiz gelirleri aylık %15 düşerken yıllık %9,5 düzeyinde arttı. Dönemsel olarak net faiz gelirine baktığımızda 2024 yılının ilk 11 ayındaki net faiz geliri geçen yılın aynı dönemine göre %16 oranında büyüdü. Net faiz gelirleri açısından ne enflasyona karşı reel olarak bir büyüme var ne de bankacılık sektörü net faiz gelirlerinin üzerinde  bir büyüme var maalesef ki.

Mevduat katılım kategorisinde temas edilmesi gerekilen bir diğer önemli nokta fonlama maliyetlerinin diğer bankalardan geriden gelen bir yapıda olmasıdır. Mevduat katılım bankaları havuz sistemi ile çalışır diğer bankalar gibi mevduat/kâr payı getirisini hemen bir seviyeye getiremez bu yüzden diğer bankalarda kredi/mevduat makası toparlandığında katılım kategorisinde henüz toparlanmamış olur. Diğer bankalarda kredi mevduat makası bozulduğunda burada daha henüz bozulmamış olur. Banka ana faaliyetler kârlılıkları kredi mevduat makasının bankalar lehine dönmesi durumunda gelen BDDK aylık kârlılık verisinde veya KAP bilançolarında katılım kategorisi henüz onlar kadar toparlanmamış olarak gözükebilir bu durumda hisse satışları kaynaklı olası bir düşüş yatırımcılar için fırsat olabilir çünkü geriden gelerek düzelecektir. Aynı şekilde BDDK aylık veriler ve KAP finansalları bozulduğunda katılım kategorisinde iyi kârlılıklar gelmeye devam edecektir, buradaki alışlarda yatırımcılara zarar verebilir çünkü geriden gelen yapı sebebiyle kısa bir süre sonra burası da bozulacaktır. Mevduat katılım kategorisinde bahsetmemiz gereken bir diğer önemli ayrıntı şudur. Bankacılık sektörünün çok ama çok üzerinde vadesiz mevduat hesapları vardır. Sektörde ortalama olarak vadesiz mevduatların mevduatlar içerisindeki payı %30-35 bandında iken katılım kategorisinde bu oran %45-50 düzeyindedir. Bu tercihte en önemli sebep buradaki hassasiyetleri olan yatırımcılar ben kâr payı sisteminin de hassasiyetlerime uygun olduğunu düşünmüyorum o yüzden burada paramı vadesiz hesaba park etmek istiyorum yaklaşımıdır. Bu yaklaşım sonucunda ortaya çıkan sektörün çok üzerindeki vadesiz mevduat oranı bu kategoride fonlama maliyetlerini ciddi anlamda düşürüyor bu ise kredi-mevduat makasının bankalar aleyhine olduğu dönemlerde önemli bir korunak sağlıyor bu kategoriye.

Kalkınma ve yatırım kategorisinde Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası bir de Türkiye Sınai Kalkınma Bankası mevcut.  Kalkınma ve Yatırım kategorisinde  her ne kadar net kârda aylık bazda çok hafif bir yükseliş gösterse de  dönemsel olarak net kâr rakamı %114’lük bir artış yaşadı. Net kâr rakamı hem enflasyonun hem de bankacılık sektörünün net kar artışının üzerinde arttı ve dönemsel olarak net kârda en güçlü artış yaşayan banka kategorisi oldu. Aynı performansı zaten istikrarlı bir şekilde arttırdığı net faiz gelirleri kategorisinde de gösterdi. Aylık ve yıllık bazda artan net faiz gelirlerine dönemsel olarak baktığımızda %135 düzeyinde arttı. Net faiz kârı rakamı hem enflasyonun hem de bankacılık sektörünün net faiz kârı artışının üzerinde arttı ve dönemsel olarak net faiz gelirlerinde en güçlü artış yaşayan banka kategorisi oldu. Aralık ayı rakamlarını görmeden bir yorum yapmak zor ama üçüncü çeyrek net kâr rakamına paralel veya hafif aşağısında bir kârı yakalayabilir dördüncü çeyrekte, ama aralık ayı verisini görmekte muhakkak yarar var. 

BEYAZ EŞYA SEKTÖRÜ

Sektördeki gidişata baktığımızda ise malum beyaz eşya sektörü dayanıklı tüketim kapsamında ve uzun ömürlü ürünler bu sebep dolayısıyla talebin tüketici tarafından ötelenmesine en müsait sektörlerden biri ve tüketiciler talebi öteliyor, çünkü beyaz eşyaya yapılan taksit ve kredilendirme sayısı son zamanlarda inanılmaz düşük. Bu sektörü olumsuz etkiliyor çünkü faiz döngüsüne duyarlı bir sektör, kredi hacminin genişleyip faizlerin düşmesi bu sektöre yarıyor şu anda durum tam tersi olduğu için görece olumsuz etkileniyor. Buna ek olarak tüketiciler genelde bu sektörde yılbaşında fiyatlar zamlanmadan satın alım gerçekleştirme eğilimine sahip, kasım ayında gelen verideki iyileşme en temelde bu tüketici eğilimine dayanıyor. Kasım ayında beyaz eşya sektörü 6 ana ürün grubunda iç satış adedi toplamı 795.997 adet oldu. Satış adetleri aylık bazda %3, yıllık bazda %7 düzeyinde arttı. Kasım ayındaki artışta bir diğer önemli faktör özellikle ağustos ayında çok kötü geçen iç piyasa satışları olmuştu orada yıl içi talep önemli miktarda yıl sonuna aktarıldı bu da önemli bir faktördü, genelde bu sektörde yıl içinde ötelenen talep kasım ayında karşılanıyor çünkü aralık satış adetleri genelde görece zayıftır. Asgari ücret artışında görece zayıf bir oran geldi. Bu da aralık ayında yurt içi satış adetleri için olumsuzluk oluşturacak bir faktör.

Malum burada sektör çoğunlukla ihracat odaklı bir sektör, ihracat tarafında talep maalesef düşük seyrinde devam ediyor. İhracat tarafında kasım ayında beyaz eşya sektörü 6 ana ürün grubunda totalde 1.865.085 adet satış gerçekleştirdi. Bu rakam benim veri kesitini Türkbesd üzerinden tuttuğum  son 6 yılda tüm kasım ayları içerisinde gerçekleşen en düşük kasım ayı satış adeti oldu. Zaten 2024 yılının ağustos, eylül ve ekim ayları da son 6 yıldaki en düşük satış adetlerinin gözüktüğü aylardı, tıpkı kasım ayında olduğu gibi. Yani son 4 aydır satış adetlerinin büyük çoğunluğunun gerçekleştiği ihracat kanalı tarihi düzeyde kötü performans gösteriyor maalesef ki.

Bir aralar ihracatın toplam satışlar içerisindeki payı %80’leri görmüşken düşen ihracat adetleriyle birlikte kasım ayı itibarıyla ihracat pazarlarındaki daralmanın etkisiyle ihracatın toplam satışlar içerisindeki payı %70’ler düzeyinde seyrediyor. Beyaz eşya  sektörü  globalde mevcut olan sıkı para politikasından olumsuz etkileniyor. Bu durum kasım ayı verilerinde daha bariz bir şekilde gözüküyor. Sonuç itibariyle beyaz eşya sektörü döngüsel bir sektör ve faiz duyarlılığı gerçekten çok yüksek. Kredi hacminin dar faizlerin yüksek olduğu konjonktürde mevsimsel artışları bir kenara bırakırsak genel olarak olumsuz etkileniyor 2025 yılında yerelde faiz döngüsünün terse dönüp kredi musluklarının açılması global tarafta bilhassa Avrupa kısmında devam eden faiz indiriminin sürmesi ve kredi hacminin artması koşulu gerçekleşirse 2025 yılında bilhassa 2025 yılının ikinci yarı yılında yurt dışı tarafta daha iyi performans sergileyebilir ve ihracat adetlerinde artış gözlemlenebilir. 

İhracat tarafında bir diğer olumsuz taraf kurdan yeterince destek alamıyorlar bu da onlar için bir olumsuzluk. Malum bizdeki beyaz eşya şirketleri globale satışlar yapmakla beraber halen ağırlıklı satış pazarı Avrupa bölgesidir ve satışlar çoğunlukla € kuruna endekslidir. 2024 yılı dördüncü çeyrek kapanışı itibari ile € kuru bırakın artmayı  çeyreklik bazda %4’e yakın düştü.  Bu ise sektör için en büyük olumsuzluklardan biri. Sektörde bulunan sektör temsilcileri ve yatırımcı ilişkileri yöneticileri de € kuru fiyatlamasındaki bu olumsuzluğun 2025 yılı genelinde devam edip zayıf bir € performansı bekliyor. Eğer satış adetleriyle güçlü bir artış yaşanmaz ise ihracat tarafında 2025 yılı için -ki ilgili öncü metriklerimizin hiç birinden bu yönde bir belirti alamıyoruz- zayıf € kuru ile birlikte 2025 yılı da çok parlak geçmeyecektir.

Buna ek olarak dördüncü çeyrek itibari ile maalesef €/$ paritesindeki gerileme aşağıdaki grafikte gözüküyor. Zaten genel olarak sektör şirketleri de bu durumları öngördüğü için yılbaşı beklentilerini aşağı yönlü revize etmişti. €/$ paritesi Türk beyaz eşya sektörü için marjlara dair önemli göstergelerden, çünkü Avrupa’ya  ihracat odaklı olan Türk beyaz eşya sektörünün maliyetlerinin çoğunluğu dolar, gelirleri ise çoğunlukla euro bazlı €/$ paritesi aşağı yönlü olduğunda marjlarda aşağı yönlü oluyor. Sektör temsilcileri 2025 yılında €/$ paritesinde genel bir sürpriz olmaz ise çok anlamlı bir yükseliş maalesef beklemiyor. Marjlar demişken burada marjları belirleyen bir diğer önemli faktör, maliyet kısmı da önemli bir nokta olan plastik fiyat endeksi ve metal fiyat endeksi. Burada da fiyatlamalar marjları maalesef ki çok rahatlatacak düzeyde değil 2025 yılında bu iki endekste de çok ılımlı bir seyir beklenilmesi sektör açısından görece pozitif ama mevcut seviyeler zaten tarihsel marj seviyelerinin aşağısında olduğu için buradan da çok olumlu bir etki maalesef olmayacak. Her iki endekste de henüz dördüncü çeyrek endeks verileri sektör temsilcilerine henüz ulaşmadığı için ekleyemedim sonraki yazıda elimize geldiğinde onu da paylaşırım.

İhracat tarafında toparlanma olmadan, sektörde anlamlı bir toparlanma olması zor. İhracat tarafında toparlanma için ise özellikle Avrupa’da ekonomik aktivitede de bir toparlanma var mı yok mu onu kontrol etmek gerekir. Gözün bir ucu hep o tarafta olmalı. Peki kasım ayında Avrupa’da imalat kısmında işler nasıl gitti? Bunu kontrol etmek için düzenli olarak her ay S&P Global ve Hamburg Commercial Bank işbirliğiyle yayımlanan Eurozone Manufacturing PMI verilerine bakmak gerekiyor. Burada kasım ayında PMI değeri 46’dan 45,2 düzeyine geriledi ve grafikte de görüldüğü üzere  uzun zamandır olduğu gibi eşik değer 50’nin aşağısında seyrediyor. Burada en önemli metrikler olan yeni siparişler ve üretimde gerileme devam ediyor. Buna ek olarak istihdam 2020 yılından bu yana ki en keskin düşüşü yaşadı. Buna ek olarak Avrupa sanayi stok yenileme neredeyse yapmıyor genel olarak Avrupa’da şu anda toparlanmaya dair bir işaret yok, muhtemelen aralık ayı PMI değerleri de eşik değer altında kötü gelecek. Avrupa’da muhtemelen sanayi üretimi dördüncü çeyreği üçüncü çeyreğin gerisinde kapatacak. Bu koşullar altında özel sektörel temaları bir kenara bırakırsak Avrupa’ya ihracat yapan Türk sanayi sektör ve şirketlerinin ihracat adetlerinde anlamlı bir iyileşme görmek mümkün değil zaten döviz tarafı da destekleyici olmadığı için maalesef genel olarak Avrupa ağırlıklı ihracat tarafında bir yavaşlama var.

Özellikle zayıf geçen ihracatın da etkisiyle kasım ayında toplam satış adedi aylık bazda %12 küçüldü, yıllık bazda ise %6,5 küçüldü. 2024 yılı kasım ayında gelen toplam satış adedi son 5 yılın en düşük ikinci kasım ayı toplam satış adedi oldu. En kötüsü zaten 2019 yılı kasım ayına aitti. Ben belki kontrol etmek isteyenler olabilir diye 6 ana ürün gamında 2024 yılı içerisinde gerçekleşen satış adetlerinin seyrini de koydum. Arzu edenler bu grafiğede bakabilir.

KONUT/İNŞAAT SEKTÖRÜ EK BİLGİLER

Ekim ayı itibari ile bankalarca verilen konut kredilerinin ağırlıklı ortalama faiz oranlarında bir düşüş görmüştük bu düşüş eğilimi aralık ayında da devam ediyor. Aralık ayının ilk üç haftasında faiz oranlarında hafif bir gerileme gözükmekte ve aralık ayının her haftasında ufak tutarlarla olmakla beraber faiz oranlarının gerilediğini gördük. 2024 yılı içerisinde 45,1 düzeyini gören veri kasım ayının üçüncü haftası itibariyle 41 düzeyine gerilemiş durumda.  Bu gerilemelere rağmen TL üzerinden açılan 10 yıllık ortalama konut kredisi ağırlıklı ortalama faiz oranlarının hala çok üzerinde seyretmeye devam ediyor. Burada 10 yıllık ortalama %18,8 seviyesindedir. Genelde bu seviyelere geldiğinde konut faizleri yatırımcıların konut alma iştahının yüksek ve reel kazanç sağlama potansiyelinin fazla olduğunu gözlemliyoruz. Yazılarımızda bu veriyi de düzenli takip etmeye devam edeceğiz.

Kredi kullanan kişi sayısı ve kullanılan kredi miktarının konut, taşıt ve ihtiyaç gibi kırılımlarını görebiliyoruz. Türkiye Bankacılar Birliği tarafından yayımlanan veriler üzerinden, lakin tek sorun bu veri kümesi geriden gelen bir veri seti ve her çeyrek güncelleniyor. 2023 dördüncü çeyrekten bu yana kredi kullanan kişi sayısında bir düşüş gözlemliyoruz. Kredi kullanan toplam kişi sayısı ise 25 milyon kişidir. Toplam kişi sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14 oranında, bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 6 oranında azalmıştır. Konut kredisi kullanımı 2024/3 çeyrek de geçen yılın aynı dönemine göre %4 gerilemişti lakin ipotekli satış/toplam satış verisinde gördüğümüz üzere buranın dördüncü çeyrekte artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Buna ek olarak son bir bilgi olarak takipteki krediler içerisinde konut kredilerinin ağırlığının çok az olduğunu ve çoğunluğunun ihtiyaç kredisi olduğunu görmekteyiz yani konut kredilerinin takibe takılma veya tahsil edilme riski gerçekten düşük düzeylerde.

Konut faizleri ile ilgili kısımlara temas ettikten sonra değinmekte yarar gördüğüm bir nokta daha var o da konut kira çarpanı borsa jargonu ile ifade edersek konut f/k sı gibi bir çeviride olabilir. Bu oran gayrimenkulun fiyatıyla kira kazancının birbirine oranlanmasıyla bulunur. Ay bazında ifade edileceği gibi yıl bazında da ifade edilebilir ben yıl bazında ifade edeceğim. İstanbulda İGD tarafından yayımlanan veriye göre 2022 yılında konut kira çarpanı 320 ayın üzerine çıkmıştı ve konut f/k sı 27x düzeyine kadar fırlamıştı. Şu anda konut kira çarpanı İstanbul muhitlerinde farklılaşmakla beraber 190-200 ay bandında seyrediyor ve konut f/k sı ortalama 16x düzeyinde bu konut f/k rakamı 2007 yılından bu yana yani son 17 yılda gördüğümüz en düşük konut kira çarpanı seviyesinde bulunmakta.

Konut ve inşaat sektörüne dair önemli bir diğer veri kümemiz ise inşaat güven endeksidir. Öncelikle inşaat güven endeksinin ne olduğundan bahsetmekte yarar var. İnşaat güven endeksi, sektörün en önemli temsilcileri, gyo firma yöneticileri, araştırmacılar, gibi sektör üzerinde bilgi ve done sahibi kişilerle yapılan anket sonucunda oluşturuluyor. Bu ankette geçmiş döneme ilişkin değerlendirme, mevcut duruma ilişkin değerlendirme ve gelecek döneme ilişkin beklentilere dair sorular her ay düzenli olarak katılımcılara yöneltiliyor. Bu cevaplardan yola çıkarak ise sayısal değerlerle inşaat güven endeksi oluşturuluyor. İnşaat sektörü güven endeksi inşaat sektörünün ekonomiye olan güven durumunu gösteren endekstir. Endeks 0 ile 200 arasında değerlendirilerek, 100’den büyük değer sektör güveninin iyimser durumu, 100’den küçük değer ise kötümser durumu göstermektedir. Kasım ayında gelen inşaat güven endeksi aylık bazda %1,9 düzeyinde arttı ve 89,4 düzeyine yükseldi. inşaat/konut sektörüne olan güvende bir artış olduğunu gösterdi ama hala eşik değer 100 seviyesinin gerisinde seyretmekte. 

Öncelikle yatırımcılıkta benim inandığım temel tez, asla ve asla diğer insanlar ne düşünüyorsa düşünsün benim umurumda değil bakış açısı değildir, benim yatırımcılıkta inandığım temel tez Carl Rogers’ın öğrettiği; biz diğer bireylerin ne düşündüğünü önemseriz ve onların gözüyle dünyayı görme sanatını beceririz bakış açısıdır. Bu bakış açısı kapsamında inşaat güven endeksi verisini biz biraz daha farklı inceleyeceğiz. Endeks sorularının alt başlıklarında yer alan iki kısım benim öznel bakış açıma göre yatırımcılar için çok önemli. Bunlardan birincisi gelecek üç ayda çalışan sayınızı arttıracak mısınız. Burada 2024 yılının en güçlü seviyesi  olan 99,6 düzeyine çıkıldı. Yani konut sektörü temsilcileri uzun bir ara sonra ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde yeni personel alımlarının gelecek üç ayda artacağı fikrini dinlendirdi ve neredeyse eşik değer olan 100 seviyesine geldiler. Bu açıdan gayet olumlu.

Endeksi oluşturan soruların alt başlıklarında yer alan ve benim en çok önemsediğim soru ise şu: Gelecek üç ayda konut satış fiyat beklentiniz nedir sorusu. Burası konut/inşaat sektöründe gelecekte olacak fiyatlamalar için yol gösteren ve yatırımcıların konut alım kararlarında önemli olan bir soru ve puanlama. Burada anket katılımcıları neredeyse 2024 yılının  en güçlü fiyat artış beklentisini ifade ediyor ve önümüzdeki üç ay içerisinde konut fiyatlarında, artış olacağını yüksek bir ağırlıkla söylüyorlar ve kasım ayına ait bu konudaki değer, 131 gibi eşik değer olan 100’ün çok üzerinde bir değer ve gelecek konut fiyatlandırmaları için olumlu sinyaller veriyor.

KASIM AYI GLOBAL VE AVRUPA PMI

Global PMI

Sektörel PMI verilerini incelerken en önemli metriklerden biri iş aktivite endeksi oluyor. Kasım ayında gelen PMI verisinde gördüğümüz üzere globalde hem ekim hem kasım ayında iş aktivite endeksi anlamında parlayan yıldız sigortacılık sektörü son iki ayda faaliyetler anlamında globalde sigortacılık sektörü ön plana çıkmakta.

Global sektörel PMI verilerinde imalat, yani üretim sektörlerine yönelik zayıflama hala devam etmekte ve hala istihdam yeterli seviyede maalesef değil. Sigorta sektörüne ek olarak kasım ayında banka hariç finans sektörünün (faktoring, leassing vb) gayet iyi gittiğini rahatlıkla söyleyebilmekteyiz. Globalde kağıt sektörü kasım ayında üretim artışı ile dikkat çekti. Otomotiv sektörü açısından ise zayıf faaliyet seyri devam ediyor burada işten çıkartmalarda artışlar yaşanıyor.

Avrupa PMI

Avrupa sektörel PMI verilerinde iş aktivite endeksini incelediğimizde kasım ayında genel olarak sektörlerde ekim ayına nazaran bir toparlanma oldu. Özellikle turizm ve bağlı sektörler (havacılık, konaklama vb) hem ekim ayında hem kasım ayında faaliyetlerinde belirgin bir iyileşme yaşayıp öne çıkan sektörler oldu. Buna ek olarak hala en iyi faaliyet yapısı banka ve finansal kurumlar tarafından gösterilmekte.

Kağıt sektörü globalde olduğu gibi Avrupa’da da bir toparlama yaşadı özellikle burada üretim kısmında olumlu bir gidişat var. Otomotiv sektöründe hafif bir toparlanma olsa da son 6 aydır en kötü performans gösteren sektör olmaya devam ediyor. Avrupa’da maalesef otomotiv sektöründeki kötü gidişat henüz toparlanmamış gibi duruyor.

Akış içerisinde kullanılan notlar ve görseller Mahmut Çiftçi Hocam’ın canlı yayınından alınmıştır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Saygılarımla

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerik korunmaktadır !!