Bir arkadaşım;
-“sana çok imreniyorum, nasıl aylardır sıkılmadan oturup çalışıyorsun, okuyorsun?” dedi.
Bende o an tam cevaplayamadım, şimdi düşünürken biraz içimi dökeyim dedim.
Normal iş yaşamım dışında yapacak başka bir işim yok, işe gitmek zorundaysam işe gidiyorum onun dışında evde odamda yalnız vakit geçiriyorum genelde, kafa dengi arkadaşım yok(olanları kaybettik), hayatımda birisi yok, evli de değilim (iyi ki değilim). Zaten yalnız kalmasam kendimi bu işlere veremem, aydınlanmanın, gelişmenin sırrı, yalnız kalmakta gizli. Sürekli yalnız kalmak için odama çekiliyorum kalabalıkları sevmem.
Bende bu zamanı çalışarak değerlendiriyorum. Keyif alıyorum üstelik, yeni şeyler öğreniyorum. Herkesin aslında erişebileceği ama kimsenin vakit ayırıp da uğraşmadığı değerli bilgileri keşfetmekten büyük haz alıyorum. Hazine bulmak gibi bir şey benim için.
Öğrenmenin de sonu yok zaten, bu da benim akışta kalmamı sağlıyor, zaman su gibi akıp gidiyor.. nasıl zaman geçiyor anlamıyorum.
E bir de kurduğum hayallerim var, geleceğe umutla bakmamı sağlayan hayallerim..
O hayallere ulaşmak içinde çalışmam gereken, öğrenmem gereken konular var bu konular içinde kendime zaman ayırmam gerekiyor. Bunu da yalnız kalarak yapıyorum.
Kurduğum bu hayaller ve öğrendiğim şeylerle içsel duyularımdan haz alıyorum.
Şimdi hazlar konusuna gelmişken önce hazların tanımını yapalım.
Burada “haz” varsa bir de karşıtı olan “acı” var.
Bu hazlarında ayrımı var, geçici hazlar var, kalıcı hazlar var.
Geçici hazlar duyusal hazlardır, şimdi duyular demişken eskiden duyularda ikiye ayrılırdı biri “iç duyular” biri “dış duyular.”
Şimdi bizim sayacağımız bildiğimiz beş duyu dış duyu. Dış duyular dediğimiz hazlar, bildiğimiz beş duyudan oluşan hazlardır;
Gözümüzle görürüz,
Kulaklarımızla duyarız,
Burnumuzla koku alırız,
Dilimizle tad alırız,
Derimizle tenimizle sıcağı, soğuğu, sertliği acıyı duyumlarız.
Bunlar bildiğimiz dış duyulardır bunlardan da haz alırız ama bunlar geçici hazlardır.
Örneğin, dilimizle çok sevdiğimiz bir yemekten büyük zevk haz alırız. Herkes kendi sevdiği yemeği örnek alsın ve düşünsün mesela ben mantıyı çok severim ve onu yemekten büyük haz alırım ama 20 tabak yersem bana acı olarak dönüşür kendimi hastanede bulabilirim, o aldığım haz birden karşıtı olan acıya dönüşür. Bir başka örnek soğuk karlı bir havada eve girdiniz soba başında ısınmaya başladınız aldığınız sıcaklığı derimizle hissederiz ve ısınmaktan haz alırız bu da dışsal bir hazdır ama sobaya daha da yakınlaşıp daha çok haz alayım dersek derimizi yakıp kendimizi yine hastanede bulabiliriz yine aldığımız o ısınma hazzı karşıtı olan acıya dönüşebilir.
Bunun yasası şudur; ” duyusal hazların miktarı arttıkça karşıtına dönüşür.” yani acıya dönüşür hazzı kıvamında almak lazım acı da öyledir acının fazlası da bir yerden sonra zevke dönüşür.
Hazzı kıvamında almak lazım, en sevdiğimiz şeyi deneyimledikçe tam tersine tiksintiye dönüyor mesela tatile gidiyorsunuz “denize gireceğim çıkmayacağım denizden” diyorsunuz bir süre sonra “aa yeter bıktım denizden tamam” falan diyorsunuz.
Alkol, sigara, uyuşturucu falan gibi zararlı maddelerde dış duyular sınıfına girer, bağımlılık yapar, geçici olarak anlık hazlar verir, o hazzı daha çok almak için daha fazla tüketiriz, sonrasın da bağımlı oluruz ve bize büyük zararlar verir..
Ya da sahip olma duyusuyla edinilen geçici hazlar vardır. Mal mülk ile kendisinde o varlık olduğu için kendini onunla tanımlar, mutlu hissetmeye çalışır… Ama o da geçici bir hazdır. Daha pahalı araba, daha büyük ev, daha iyi kıyafet, daha iyi telefon daha daha…Hep daha fazla şeyler ile geçici anlık zevklerle mutlu olmaya o haz duygusunu yaşamaya çalışırlar sonuç ya tüketim çılgınlığına döner borçtan batar.. Ya da alkolik, keş uyuşturucuya bağımlı hale gelirler …
Bunlar gibi bir sürü örnek sıralanabilir dış duyularımızdaki geçici hazlarla ilgili olarak.
Bunların farkına varırsak kendimizi tanıyabilirsek haz aldığımız şeyleri değiştirip daha faydalı ve kalıcı şeylere yönlendirebiliriz
(Not: kalın harflerle belirtilen cümleler Dücane Cündioğlu hocamın söyleşisinden alıntılanmıştır.)
Mesela bir de iç duyularımız vardır bu yukarıdaki saydığımız dış duyuların dışında 18.yy’a kadar Kant’da, Descartes’ da bunlar kullanılıyordu. Modern dönemde iç duyular, dış duyular ayrımı kaldırıldı. Genelde Duyular, İmgelem ve Us şeklinde üçlü bir ayrım kullanılıyor.
Biz şimdi iç duyuları konu alacağız
Şimdi bir insan kitap okumaktan bıkar mı ? Çok sevmek bana zarar veriyor, beni bozuyor der misiniz ?
Yani sevmek sevilmeye değer olan şeylerden çokça haz almak, Ruhsal hazlar, Tinsel hazlar diyelim arttıkça acı verir mi ? Vermez..
Bu kadar bilgi yeter daha fazla yukarı çıkmayalım daha fazla istemiyorum demeyiz. Çünkü aldıkça haz duyarız ..
Bir de bu yaşam kavrayışına dönüşürse, mesela kendinizi tanımaktan söz edelim yani insan kendini tanıdıkça bütün çirkin yanlarıyla üstelik… İçinde ki bütün:”Ulan sen yok musun sen …” dese bile kendisine, kendisini kavradıkça “ya yeter daha fazlasını bilmeyelim diyebilir mi?”
Kişi kendini tanıdıkça, öğrendikçe, uçsuz bucaksız haz, zevk denizinde bulur kendisini kimseye ihtiyacı olmaz. Bu işi de severek yapıyorsa hele ki.. Saatlerce odasından kimse çıkartamaz o kişiyi. Burada sevdiğimiz işi bulmak önemli, haz alabilmek o iş ile saatler geçirebilmek ve o işte başarılı olmak için.
Etrafınıza bakın bazı insanlar göreceksiniz, kendini oyalamayı beceremeyen insanlar vardır. Yaşamda bir insanın başına gelebilecek bundan daha büyük bir musibet var mıdır? Kendini oyalayamayan insanlar başkalarına dadanırlar. Bu siyasilerde çok olur. Mutsuzdur, yani biraz huzur bulabilmek için milletin canına okurlar. Bu askerde de böyledir, eğitimde de böyledir, iş dünyasında da böyledir. Kendini oyalayamaz, kendiyle baş başa kalamaz, diyebilirsiniz ki bir çok insan için geçerli değil mi? Doğru, aslında hiç birimiz kendimizle baş başa kalamayız. Mesela ben eskiden denerdim, ayna da kendinize kaç dakika bakabilirsiniz sabit olarak. Bir deneyin çok beceremediğinizi göreceksiniz. Orada bir yabancılaşma ortaya çıkar, birden bire bakanla bakılan birbirinden ayrılır filan. Ruhen de böyledir yani orada bedene bakıp ayna size ne gösterir? Bedeni gösterir, ama bazı aynalar var Ruhunuzu gösterir size. Şimdi kendi içinizi görmeye çalışsanız yine bu da zordur orda da baş başa kalamayız, yani uzun süre kalamayız. Çok büyük meditasyonlar egzersizler falan gerekir herhalde, ama buna da gerek var mı emin değilim. Fakat neticede kendimizi oyalayama ihtiyacımız vardır. Şimdi bedeni nasıl oyalayacağız? Bedeni oyalamak zor arkadaş, yemek ye, ha bire ye gece ye, uyan ye, yat ye filan.. İşte gezelim, oraya gidelim, buraya gidelim… İyi de o dertler de sizle birlikte geliyor oralara. Bazıları var “Yaa yurt dışına gideceğim ben…” falan diyorlar . Bana da soranlar var ama diyorum ki o şikayet ettiğin şeyler senle birlikte oraya gelecek, yani onları burada çözmeyi beceremezsen nereye gidersen onlarda seninle gelecek şimdi dolayısıyla. Kendimizi iyi eğitebilirsek, kendimizi biraz yontabilirsek, biraz kendimize emek verebilirsek o zaman bu sorunlarla baş edebilecek bir kavrayış düzeni kazanabiliriz .. (Dücane Cündioğlu)
Ben mesela, ya kitap okuyorum, ya analiz raporları okuyorum, ya da anlamadığım şeyleri araştırıyorum finansal okuryazarlık adına. O an hangisinden sıkılırsam diğerine geçiyorum.
8 metrekare bir oda da yalnız yaşıyorum eski ranzadan bozma yatak, bir gardrop ve bir masa kitaplar ve pc tek başıma geçiriyorum bütün vaktimi cezaevinde tek kişilik koğuşa mahkum edilen mahkumlar gibiyim. Tek farkım internet ve pc var diğer türlü dışarı çıkmıyorum günlerce odamda kalabiliyorum dışarıda işim yoksa eğer. Evimde zaten bodrum katta odamın dışarıya bakan pencere büyüklüğü 40cm falan. Manzaram da yok, o manzaraları ben zihin dünyamda okuyarak yaratıyorum. Vaktim böyle geçiyor genelde bir saat kitap okuyorsam bir iki saat analiz, yorulursam diğerine ikisinden de yorulursam twitter da takip ettiğim hocalarımın yazılarını okuyorum sürekli okuyorum yani. Bundan da sıkılmıyorum hoşuma gidiyor.. Arada bir de kafam atınca Twitter da yazıyorum sallıyorum biraz sağa sola öyle zaman geçip gidiyor..
Yalnız olunca insan böyle şeylerle zaman geçiriyor. Başka türlü nasıl vakit geçecek ki?
İnsan kendisine tahammül edemeyen bir varlık yalnız kalamaz. İnsanın en büyük korkusu yalnız kalmaktır ben yalnız kalmaktan korkmadım hiç aksine seviyorum yalnızlığı, sessizliği,
Kendimi okuyarak meşgul edebildiğim sürece tabi. ..
Son olarak da şöyle bitireyim;
“kendisini meşgul edemeyeni başkaları işgal eder.”
Not: kalın harflerle belirttiğim sözler Dücane Cündioğlu hocamın bir söyleşisinden alınmıştır.
The big short (turkcesi buyuk acikti sanirim) filmi ve kitabi vardi…boyle analizler okurum raporlar okurum diye yazdikca aklima hep o film geldi…izlemediysen tavsiye ederim seversin..kitabi daha detayli daha guzel onu da okuyabilirsin…2008 de abd deki mortgage krizini ilk farkedenleri ve piyasalarda nasil islemler yapildigini neler dondugunu anlatiyor…paylasimlarin guzel devam et dostum 👏👏👏
Merhaba gariban, ya senin yazdıklarını okuyunca diyorum bu arkadaş lise terk birisi ve matba da asgari ücrete çalışan birisi değil gibi. Normalde senin okumaman gerekir yaşadığın iklime göre :))
Tek merak ettiğim konu okuma alışkanlığını nasıl edindim. Bunun üzerine bir yazı yazarmisin lütfen. Çok samimi buluyorum yazdiklarini ama hayretler içindeyim